27 Haziran 2014 Cuma

Çocukluğumuz... 80'ler...



Unutulmaz  80'ler

          

    Şüphesiz ki hepimizin hafızasında çocukluk yılları en önemli yeter tutar.

24 Haziran 2014 Salı

Yaşar Kemal, Tek Kanatlı Bir Kuş

YAŞAR KEMAL   |  TEK KANATLI BİR KUŞ


         Yaşar Kemal'in 1969'da yazılmış ama yayınlanmamış, bugün Yapı Kredi Yayınevi tarafından yayımlanan 72 sayfalık  "Tek Kanatlı Bir Kuş" romanını bitirdiğimde bende "şaka mı bu" etkisi oldu...

23 Haziran 2014 Pazartesi

Zeynep ile Pelin


  Bir erkek , iki kadın...
            
  Kadınlardan biri adamla evli... 

  Üç yıl olmuş adamla evlilikleri...

  Birkaç ay önce de kadınla erkek çok mutlu oldukları bir haber aldılar...

   Bebekleri olacaktı...

   Kadın sevinçten uçtu , kocasına nasıl söylemesi gerektiğini düşündü... Habire plan değiştirdi... En güzel, en özel şekilde ona bu güzel haberi vermeliydi... Ki öyle de oldu, olmuş..

   Erkek ondan daha çok sevindi.. Arkadaşlarına "artık bir aile oluyoruz" dedi... Bir dönemin en hızlısı artık evlenmiş, çoluk çocuğa karışıyordu... Kim derdi ki? Herkes şaştı kaldı...
            
   Günler haftaları kovaladı, haftalar ayları...
 
   Kadın 6 aylık hamileyken, sevdiği adam onu Amerika'ya gönderdi... Yarının ne getireceği bilinmediği için çocuklarının geleceğini bir şekilde garantiye almak istiyordu heral.

   Erkek, eşi ile birlikte Amerika'ya uçtu...Onu, eşinin annesi ile birlikte Michigan’a yerleştirdi.. Birkaç gün onunla kaldıktan sonra işinin başına dönmesi gerektiğinden Türkiye'ye geri döndü...

   Erkek , gündüzleri işindeydi... Zaten çok yoğun çalışıyordu... Yorgun argın evine gelip , birşeyler atıştırıp sonra yatıyordu... Ama zamanla sıkılmaya başladı... Yalnızlığı sevmiyordu... Zaten yalnızlığı hiç sevmezdi..
             
   Günler, yalnız geceleri kovaladı... Geceler, onu uyutmadı... Yavaş yavaş arkadaşlarıyla gece çıkmaya başladı... Birgün alyansını parmağından çıkarttı ve  "Zeynep dönene kadar ben artık bekarım" dedi...
      
--------------

   Pelin'in iki arkadaşıyla ortak bir şirketleri vardı... İşleri çok iyi gidiyordu , krize rağmen kazançları iyiydi... İşi, kızın tüm yaşamını oluşturuyordu... Gencecik yaşında hayata atılmak zorunda kalmış, hayatın zorlu basamaklarında tek başına çıkmak zorunda kalmıştı... Yaşam ona pek iyi koşullar hazırlamamıştı ama basamaklardan çok da zor çıkmamıştı...
              
   Bütün zamanını işi alıyordu... Aşka yer yoktu hayatında... Kısa süreli ilişkiler yaşıyor , işinden mi yoksa başka nedenlerden mi hiçbir ilişkisini uzun süre yaşayamıyordu... Hep hayalkırıklıkları onu buluyordu... Uzun soluklu bir aşk istiyordu... Ama hep uzağına düşüyordu...
         
   Gecelerden bir gece beklentisinin gerçeğe dönüştüğü hissetti...

       ...............

   Yalnızlığı sevmeyen ve bir türlü yalnızlıkla yaşamayı bilmeyen bir adamla , hayatında işinden başka bir şey olmayan, aşka, inceliklere hasret bir kadının yolları bir gece bir klüpte karşılaştı...
            
    Erkek, yalnızlığını unuttu kadının gülüşleriyle, sıcaklığıyla...
               
    Kadın,  aşka hasret yüreğine su serpti erkeğin sohbetiyle , ilgisiyle...
 
    Erkek bekardı, kadın öyle sandı...
              
             
    Günlerce görüştüler... Günler dar geldi, gecelere kaydı sohbetleri, gezmeleri... Pelin,  birlikte olduğu adamın evli olduğunu hala bilmiyordu... Hele bir bebeği olacağını hiç... Pelin, her ne kadar kendini kaptırmadığını söylese bile bazen işinden bile kaçıyordu adamla buluşmak için...
 
     Erkek,  "aramızda ciddi birşey yok , olamaz, kestirip atacağım "  dese de kızla görüşmeye devam ediyordu... Arkadaşları ona  "artık bitir bu işi, birine yakalanacaksın"  derken o; her zaman karısını sevdiğini ve onu kaybedemeyeceğini söylüyordu... 

      Zamanla erkeğin içindeki huzursuzluk arttı... Pelin'in ise adama olan aşkı... 

      Erkek artık eskisi gibi aramıyor , onunla dışarı çıkmıyordu...Vicdanına mı yenilmişti, yakalanma korkusu mu gelmişti , karısını mı özlemişti ya da karısının çocuklarını doğurmak için taa dünyanın öbür ucuna gittiğini mi farketmişti ? Cevap hangisi bilinmez ama artık o, Pelin'i aramaz olmuştu...
              
       Ve doğumun da yaklaşmasını fırsat bilerek , Zeynep'e verdiği sözden daha erken Amerika'ya uçtu... Dört hafta Zeynep ile hasret giderip , bebeğinin doğumuna birebir tanık olup, bir ay önce ülkeye geri döndü...
                 
        Bir hafta sonra havalimanında karısını ve kızını karşılayıp, üçü birlikte evlerine döndüler... 

        Bu arada Pelin'i  arayıp , bir daha görüşmeyeceklerini kesin ve kırıcı olmayan bir ses tonuyla belirtti... İkisinin de birbirlerinin hayatından çıkmalarının en doğru karar olduğunu ekleyerek...

        Telefonun ardından erkek bebek odasına gitti... Zeynep'i , oğullarını uyuturken buldu... Zeynep'i  izledi bir süre... 
       
        Yedi ay peşinden koştuğu , özlediği için altı saatlik yoldan geri dönerek İzmir'e gittiği , hiç sevmediği halde sırf Zeynep seviyor diye Teoman'ın konserine giden , sevgililer gününde çikolatadan güller yaptırdığı ama herşeyden öte canından can bir meleği ona gökyüzünden getiren kadın  karşısında duran kadındı... Ömrünün sonuna kadar onunla olmak istediğini anladı... Ve bir daha da hatalar yapmayacağına dair kendine söz verdi...
                  
         Ardından Zeynep'e gidip , sarıldı... Bir oğullarına, bir Zeynep'e baktı ve  "herşey şimdi yerli yerinde , biz bir aileyiz "  dedi..
                
         Pelin, kalp kırıklıklarına bir yenisini daha eklemiş olarak yağmurun altında saatlerce yürüdü... Adamın hayatında gelip geçici biri olduğunu , kendini bir macera olarak gördüğünü anladı... Bir kez daha kırıldı,  bir kez daha yıkıldı... O, bunları haketmemişti... Nerde hata yaptığını sordu kendine... Ama cevabı bulamadı.. Cevabı yoktu zaten.. 

         Pelin sadece hikayenin tamamını bilmiyordu... O, ona anlatılan kadarını bildiği için hatayı kendinde aradı...

         Oysa cevap basitti...

         Erkek bekar değildi... 
         Kadın bunu bilmiyordu....

22 Haziran 2014 Pazar

Küçük Adam


      
      Bildiğim caddede yine yürüyorum; aynı sokaklar, aynı dükkanlar, aynı vitrin kızlar.. Yalnız bugün hava daha soğuk, cadde daha bir kalabalık... Gün artık bitmek üzere.. Güneş; birazdan bulutların arkasından süzüle süzüle bize veda edecek, yerini tüm karanlıkları kadife gibi örten karanlığa bırakacak.. Sonra karanlık, biraz aydınlansın diye , dünyanın bambaşka yerlerinde yaşayan bambaşka insanlara hayallerini çağrıştırsın diye geceye yıldızlar serpiştirecek... Sevdalılara umut olan ayışığı da sırayla kendini gecede gösterecek...
      Otobüs durağına doğru yavaş yavaş yürüyorum.. İnsanların bu kış gününde birbirlerine sarılmış oldukları gözüme çarpıyor... Sevginin, paraya tercih edildiği yeni globalleşen dünyamızda, bu sevgi dolu küçük sarılmalar beni şaşırttıyor... Ama içime nedensiz bir hafiflik de katıyor...Lakin çok geçmeden; havanın aşırı soğumuş olduğunu incecik kazağımın içinde buz kesen tenimden farkediyorum, bu beni çok fazla hayrete düşüren sarılışların da nedenini anlamış oluyorum...
       Ben de bu kargaşada kendime bir yer seçip; durağın kuytu köşesinde duruyorum... Herkes gibi bende bir an evvel eve gitme hayalleri kuruyorum... 
       İç içe birbirine karışmış insanlar, kaybolmuş hayatların içinde kaybolmuş, erken tüketilmiş sevdalar, adlarını bilmediğim kadınlar, erkekler dikkatimi çekiyor... Her zaman ki gibi yine hikayeler yazıyorum bu hayatların üzerine, yine senaryolar uyduyorum tükenilmişliğin üzerine...Ve yine her zaman ki gibi yazdığım hikayelerin gerçeğe çok yakın olduklarını da biliyorum... Ve bu içimi acıtıyor....
      Bu soğuk kış gününde bir taksi parası bulamayan ve evlerine üşümeden gidemeyen sokakta acılarla büyümüş küçük kadınlar elleriyle gözlerindeki kederi yok etmeye çalışıyor... Acılarla tecrübelerle kırışmış yüzler geçmişten, yaşanmışlıktan birçok iz taşıyor...  
      Şimdi bu küçük kadınlar; bekledikleri otobüsler gelince hemencecik evlerine gidicekler, üşümüş yüreklerini sıcak mutfaklarında yemekler yaparak, oraya buraya koşuşturarak geçirecekler...  Akıllarında hayata duydukları kırgınlıkları silerek, yeni bir kuşun doğuşu heyecanı misali kocalarını ve çocuklarını bekleyecekler... Kendilerini belki bir kez daha unutarak...
      Bir de bu küçük kadınların necip eşleri vardır... Üzerlerindeki pazar deri ceketleriyle, ütüsüz pantolonları, boyası silinmiş ayakabıları ve hiç o ağızlarından düşürmedikleri sigaralarıyla bekler... Onlar da evlerine götürecek otobüsleri bekler... 
      Bu küçük beyler; evlerine varınca hayata duydukları öfkeyi, parasızlığın getirdiği isyanı belki de bir kez daha eşlerine bağırarak çıkarırlar... Kimbilir belki de suçlunun aslında onlar olmadığını bile bile, içleri yana yana...
      Yürekleri geniş olduğu için mi yoksa kendilerini eşlerine muhtaç olduklarını hissettikleri için mi bilinmez bu küçük kadınlar eşlerini sus pus olup dinlerler.... Kendilerinin neler yaşadıklarını unutarak , onları haklı bulurlar, hatta destek bile olurlar... "Gelip, geçer bu günler "  bile diyebilirler...
        Muhtemelen çoğu evde yaşanan birbirinin benzeri senaryolar. Oyuncuları farklı olan filmin nedense yönetmeni, kareleri, hikayesi aynı , hiç değişmiyor... Masallar değişmez derler ama belki birgün sonları değişebilir... Neden olmasın?
        Bunlar aklımdan geçerken havanın iyicine soğuduğunu hissettim. İnsanlar bir oraya bir buraya koşuyorlar... Bir otobüs geçiyor, hemen tüm insanlar oraya koşuyor.. Bakıyorlar ki; o doğru otobüs değil, hemen yerlerine geri dönüyorlar... bu sefer bir başka otobüs geçiyor, hemen insanlar o yöne doğru koşuyor... Bir sağa, bir sola ; çizgi film kareleri gibi..
        Otobüs içlerinde de durum bir ayrı... Herkes birbirini itiyor, tutunmaya çalışanlar, arkaya geçmeye çalışanlar, cinsel sakatlıklar, kadınların hem ayakta düşmeden kalma çabaları hem de kendilerini korumaya çabaları, otobüs içinden birkaç klasik kare...
        Benim otobüs de hala gelmedi... Yanımda uzun boylu , hafif etine dolgun, saçlarının sarısı iki kilometreden de farkedilecek bir bayan var... Otobüslerin kargaşası bitince herkes pür dikkat bu bayanı izliyor. Ağzında cak cak çiğnediği arada bir de balon yaptığı cikleti  ve dağınık saçlarıyla etrafa eğlenceli görüntü sergiliyordu. İnsanların izleyişleri ne yazık ki kısa sürdü çünkü başka bir otobüs çoktan gelmişti ve insanların ilgi alanlarına şimdilik 19F otobüsü girmişti...
        Bu kargaşada yanımdaki adam bana dönerek; Göztepe ışıklardan geçer mi? diye sordu... Usulca hayır dedim..
         Ufak tefek bu ak saçlı adamı daha önce hiç farketmemiştim. O, küçük adam sigarasını tüttürürken şimdi, kimbilir neler geçiyordu aklından... Yaşadıkları boyundan büyük, acıları umutlarından küçük olan bu adamın gözlerindeki çaresizlik  anlatıyordu aslında herşeyi.. Yalnızlığı belki, belki yıllara rağmen süren hayat mücadelesini...
        Bir zamanlar ışıl ışıl olan gözleriyle şimdi uzaklara bakıyor; belki şarkıdaki gibi kaybolan giden yıllarını, belki de yaşanmamış aşklarını arıyordur... Ama sanırım bu küçük adam tüm bunların bir daha geri gelmeyeceğini artık farkındaydı.. Oysa gözlerinde hala gizli parıltılar vardı... Hala heyecanlı...
        Ben çevirdim hemen başımı, görsün istemedim yalnızlığımı... Onun heyecanından kendi umutsuzluğumdan utanmıştım... Ama geç kalmıştım.. O çoktan farketmişti.. Ben ne kadar onun gözlerinin içinden girip onu anlamışsa o da beni bir o kadar iyi anlamıştı...
        O içindeki acıyı göstermeyecek kadar yürekli küçük adam yürür yeni gelen otobüsün önüne... Kalabalığın arasına karışır, itişe kakışa biner... Silinmiş diğer hayatların içinde kaybolur gider...
        Görsem belki bir daha hatırlayamam... O, yalnızlığımı yüzüme vurmayacak küçük adam beni gördüğünde nasıl olsa saklanacak..

13 Ocak 2002 

21 Haziran 2014 Cumartesi

Benim Güzel Pıtırcık'ım Şimdi Çok Hasta






Diren Pıtırcık


Pıtırcık yaklaşık 2,5 sene önce doğdu.. 
Sokakta baktığımız anne kedi Makbule karşımızdaki iş yerinin otoparkında 3 dişi 1 erkek olmak üzere 4 bebek doğurdu.. Makbule onlara o kadar iyi annelik yaptı ki tüm mahalle şahit... Bizim kapımıza gelir, "mır mır" der mama ister, yer, hemen çocuklarının yanına gider emzirirdi.. Güvenlikçi Bilgin'in dediğine göre geceleri hiç uyumaz yavruların üzerinde dururmuş..

12 Haziran 2014 Perşembe

Badem 1 Yaşında!!

Badem'in Hikayesi  



 Badem bugün 1 yaşında! 

Hayatımıza, bizim kalabalık (!) ailemize katıldığında yaklaşık iki aylıktı.... Malum bizim evde Golden Retriever cinsi bir Gofret'im, sokaktan sahiplendiğim tekir Rukiye'm ve yine sokaktan sahiplenilen Düriye'miz var...

Badem'in hikayesi biraz kötü hatta berbat ama çoğu sokak hayvanları ile benzer...

10 Haziran 2014 Salı

Menekşe Kokulu Hikayeler



Hayata Bir Bardak Çay Molası


Kısa kısa öykülerden oluşan  "Menekşe Kokulu Hikayeler” sizi  ısıtacak birbirinden tanıdık 69 hikayeden oluşuyor.

7 Haziran 2014 Cumartesi

Kırmızı Pazartesi






"Bana bir önyargı verin bütün dünyayı yerinden oynatayım"


Bugüne kadar okumadığıma hayıflandığım kitap Kırmızı Pazartesi...

6 Haziran 2014 Cuma

Hayal Edilen Herşeyin Gerçekleşme İhtimali Vardır




Evet, bu kış çok sert geçti... Her birimizin yüreklerine basa basa geçti... Öyle bir ülkede yaşar olduk ki; hiç tanımadığımız hayatımızda bir kere bile görmediğimiz kişilerin hikayeleri canımızı yakar oldu.. An geldi uyumaya utandık; an geldi gülmeye utandık; an geldi yaşadığımıza utandık... Bazen ağladık, bazen isyan ettik, bazen sustuk... Söylenecek söz bulamadık çünkü...

5 Haziran 2014 Perşembe

Her kadın biraz Tomris Uyar olmak ister


 

Tomris Uyar...

Bir kadın, dört adam...

Bloguma Hoşgeldiniz!! birdemetbenimdunyam.blogspot.com.tr

             Bloguma Hoşgeldiniz !
               


Kitap okur, tiyatroya gider, iyi müzikler dinler, iyi filmler izler, iyi dostlar biriktirdiğine inanır,