27 Haziran 2014 Cuma
24 Haziran 2014 Salı
Yaşar Kemal, Tek Kanatlı Bir Kuş
YAŞAR KEMAL | TEK KANATLI BİR KUŞ
23 Haziran 2014 Pazartesi
Zeynep ile Pelin
Bir erkek , iki kadın...
Kadınlardan biri adamla evli...
Birkaç ay önce de kadınla erkek çok
mutlu oldukları bir haber aldılar...
Bebekleri olacaktı...
Kadın sevinçten uçtu , kocasına
nasıl söylemesi gerektiğini düşündü... Habire plan değiştirdi... En güzel, en
özel şekilde ona bu güzel haberi vermeliydi... Ki öyle de oldu, olmuş..
Erkek ondan daha çok sevindi..
Arkadaşlarına "artık bir aile oluyoruz" dedi... Bir dönemin en
hızlısı artık evlenmiş, çoluk çocuğa karışıyordu... Kim derdi ki? Herkes şaştı
kaldı...
Günler haftaları kovaladı, haftalar
ayları...
Kadın 6 aylık hamileyken, sevdiği
adam onu Amerika'ya gönderdi... Yarının ne getireceği bilinmediği için
çocuklarının geleceğini bir şekilde garantiye almak istiyordu heral.
Erkek, eşi ile birlikte Amerika'ya uçtu...Onu, eşinin annesi ile birlikte Michigan’a
yerleştirdi.. Birkaç gün onunla kaldıktan sonra işinin başına dönmesi gerektiğinden
Türkiye'ye geri döndü...
Erkek , gündüzleri işindeydi... Zaten çok
yoğun çalışıyordu... Yorgun argın evine gelip , birşeyler atıştırıp sonra
yatıyordu... Ama zamanla sıkılmaya başladı... Yalnızlığı sevmiyordu... Zaten
yalnızlığı hiç sevmezdi..
Günler, yalnız geceleri
kovaladı... Geceler, onu uyutmadı... Yavaş yavaş arkadaşlarıyla gece çıkmaya
başladı... Birgün alyansını parmağından çıkarttı ve "Zeynep dönene kadar ben artık
bekarım" dedi...
--------------
Pelin'in iki arkadaşıyla ortak bir
şirketleri vardı... İşleri çok iyi gidiyordu , krize rağmen kazançları
iyiydi... İşi, kızın tüm yaşamını oluşturuyordu... Gencecik yaşında hayata
atılmak zorunda kalmış, hayatın zorlu basamaklarında tek başına çıkmak zorunda
kalmıştı... Yaşam ona pek iyi koşullar hazırlamamıştı ama basamaklardan çok da zor
çıkmamıştı...
Bütün zamanını işi alıyordu... Aşka
yer yoktu hayatında... Kısa süreli ilişkiler yaşıyor , işinden mi yoksa başka
nedenlerden mi hiçbir ilişkisini uzun süre yaşayamıyordu... Hep
hayalkırıklıkları onu buluyordu... Uzun soluklu bir aşk istiyordu... Ama hep
uzağına düşüyordu...
Gecelerden bir gece beklentisinin
gerçeğe dönüştüğü hissetti...
...............
Yalnızlığı sevmeyen ve bir türlü
yalnızlıkla yaşamayı bilmeyen bir adamla , hayatında işinden başka bir şey
olmayan, aşka, inceliklere hasret bir kadının yolları bir gece bir klüpte
karşılaştı...
Erkek, yalnızlığını unuttu
kadının gülüşleriyle, sıcaklığıyla...
Kadın, aşka hasret yüreğine su serpti erkeğin
sohbetiyle , ilgisiyle...
Erkek bekardı, kadın öyle sandı...
Günlerce
görüştüler... Günler dar geldi, gecelere kaydı sohbetleri, gezmeleri... Pelin, birlikte olduğu adamın evli olduğunu hala bilmiyordu... Hele bir bebeği
olacağını hiç... Pelin, her ne kadar kendini kaptırmadığını söylese bile bazen işinden
bile kaçıyordu adamla buluşmak için...
Erkek, "aramızda ciddi birşey yok , olamaz, kestirip atacağım " dese de kızla
görüşmeye devam ediyordu... Arkadaşları ona
"artık bitir bu işi, birine yakalanacaksın" derken o; her zaman
karısını sevdiğini ve onu kaybedemeyeceğini söylüyordu...
Zamanla erkeğin
içindeki huzursuzluk arttı... Pelin'in ise adama olan aşkı...
Erkek
artık eskisi gibi aramıyor , onunla dışarı çıkmıyordu...Vicdanına mı yenilmişti,
yakalanma korkusu mu gelmişti , karısını mı özlemişti ya da karısının
çocuklarını doğurmak için taa dünyanın öbür ucuna gittiğini mi farketmişti ?
Cevap hangisi bilinmez ama artık o, Pelin'i aramaz olmuştu...
Ve doğumun da
yaklaşmasını fırsat bilerek , Zeynep'e verdiği sözden daha erken Amerika'ya
uçtu... Dört hafta Zeynep ile hasret giderip , bebeğinin doğumuna birebir tanık
olup, bir ay önce ülkeye geri döndü...
Bir hafta sonra
havalimanında karısını ve kızını karşılayıp, üçü birlikte evlerine
döndüler...
Bu arada Pelin'i arayıp , bir daha görüşmeyeceklerini kesin ve kırıcı
olmayan bir ses tonuyla belirtti... İkisinin de birbirlerinin hayatından
çıkmalarının en doğru karar olduğunu ekleyerek...
Telefonun ardından erkek bebek odasına gitti... Zeynep'i , oğullarını uyuturken buldu... Zeynep'i
izledi bir süre...
Yedi ay peşinden koştuğu , özlediği için altı saatlik yoldan
geri dönerek İzmir'e gittiği , hiç sevmediği halde sırf Zeynep seviyor diye
Teoman'ın konserine giden , sevgililer gününde çikolatadan güller yaptırdığı ama
herşeyden öte canından can bir meleği ona gökyüzünden getiren kadın karşısında duran kadındı... Ömrünün sonuna
kadar onunla olmak istediğini anladı... Ve bir daha da hatalar yapmayacağına dair
kendine söz verdi...
Ardından Zeynep'e
gidip , sarıldı... Bir oğullarına, bir Zeynep'e baktı ve "herşey şimdi yerli yerinde , biz bir
aileyiz " dedi..
Pelin, kalp
kırıklıklarına bir yenisini daha eklemiş olarak yağmurun altında saatlerce
yürüdü... Adamın hayatında gelip geçici biri olduğunu , kendini bir macera
olarak gördüğünü anladı... Bir kez daha kırıldı, bir kez daha yıkıldı... O, bunları haketmemişti... Nerde hata yaptığını sordu
kendine... Ama cevabı bulamadı.. Cevabı yoktu zaten..
Pelin sadece hikayenin tamamını bilmiyordu... O, ona anlatılan kadarını bildiği için hatayı kendinde aradı...
Oysa cevap basitti...
Erkek bekar değildi...
Kadın bunu bilmiyordu....
22 Haziran 2014 Pazar
Küçük Adam
Bildiğim caddede yine yürüyorum; aynı
sokaklar, aynı dükkanlar, aynı vitrin kızlar.. Yalnız bugün hava daha soğuk,
cadde daha bir kalabalık... Gün artık bitmek üzere.. Güneş; birazdan bulutların
arkasından süzüle süzüle bize veda edecek, yerini tüm karanlıkları kadife gibi
örten karanlığa bırakacak.. Sonra karanlık, biraz aydınlansın diye , dünyanın
bambaşka yerlerinde yaşayan bambaşka insanlara hayallerini çağrıştırsın diye
geceye yıldızlar serpiştirecek... Sevdalılara umut olan ayışığı da sırayla
kendini gecede gösterecek...
Otobüs durağına doğru yavaş yavaş yürüyorum..
İnsanların bu kış gününde birbirlerine sarılmış oldukları gözüme çarpıyor...
Sevginin, paraya tercih edildiği yeni globalleşen dünyamızda, bu sevgi dolu
küçük sarılmalar beni şaşırttıyor... Ama içime nedensiz bir hafiflik de
katıyor...Lakin çok geçmeden; havanın
aşırı soğumuş olduğunu incecik kazağımın içinde buz kesen tenimden
farkediyorum, bu beni çok fazla hayrete düşüren sarılışların da nedenini
anlamış oluyorum...
Ben de bu kargaşada kendime bir yer seçip; durağın
kuytu köşesinde duruyorum... Herkes gibi bende bir an evvel eve gitme hayalleri
kuruyorum...
İç içe birbirine karışmış insanlar, kaybolmuş hayatların
içinde kaybolmuş, erken tüketilmiş sevdalar,
adlarını bilmediğim kadınlar, erkekler dikkatimi çekiyor... Her zaman ki
gibi yine hikayeler yazıyorum bu hayatların üzerine, yine senaryolar uyduyorum
tükenilmişliğin üzerine...Ve yine her zaman ki gibi yazdığım hikayelerin
gerçeğe çok yakın olduklarını da biliyorum... Ve bu içimi acıtıyor....
Bu soğuk
kış gününde bir taksi parası bulamayan ve evlerine üşümeden gidemeyen sokakta
acılarla büyümüş küçük kadınlar elleriyle gözlerindeki kederi yok etmeye
çalışıyor... Acılarla tecrübelerle kırışmış yüzler geçmişten, yaşanmışlıktan
birçok iz taşıyor...
Şimdi bu küçük kadınlar; bekledikleri otobüsler
gelince hemencecik evlerine gidicekler, üşümüş yüreklerini sıcak mutfaklarında
yemekler yaparak, oraya buraya koşuşturarak geçirecekler... Akıllarında
hayata duydukları kırgınlıkları silerek, yeni bir kuşun doğuşu heyecanı misali
kocalarını ve çocuklarını bekleyecekler... Kendilerini belki bir kez daha
unutarak...
Bir de bu küçük kadınların
necip eşleri vardır... Üzerlerindeki pazar deri ceketleriyle, ütüsüz
pantolonları, boyası silinmiş ayakabıları ve hiç o ağızlarından düşürmedikleri
sigaralarıyla bekler... Onlar da evlerine götürecek otobüsleri bekler...
Bu küçük beyler; evlerine
varınca hayata duydukları öfkeyi, parasızlığın getirdiği isyanı belki de bir
kez daha eşlerine bağırarak çıkarırlar... Kimbilir belki de suçlunun aslında
onlar olmadığını bile bile, içleri yana yana...
Yürekleri geniş olduğu için mi yoksa kendilerini
eşlerine muhtaç olduklarını hissettikleri için mi bilinmez bu küçük kadınlar
eşlerini sus pus olup dinlerler.... Kendilerinin neler yaşadıklarını unutarak ,
onları haklı bulurlar, hatta destek bile olurlar... "Gelip, geçer
bu günler " bile
diyebilirler...
Muhtemelen çoğu evde yaşanan
birbirinin benzeri senaryolar. Oyuncuları farklı olan filmin nedense yönetmeni,
kareleri, hikayesi aynı , hiç değişmiyor... Masallar değişmez derler ama belki
birgün sonları değişebilir... Neden olmasın?
Bunlar aklımdan
geçerken havanın iyicine soğuduğunu hissettim. İnsanlar bir oraya bir buraya
koşuyorlar... Bir otobüs geçiyor, hemen tüm insanlar oraya koşuyor.. Bakıyorlar
ki; o doğru otobüs değil, hemen yerlerine geri dönüyorlar... bu sefer bir başka
otobüs geçiyor, hemen insanlar o yöne doğru koşuyor... Bir sağa, bir sola ;
çizgi film kareleri gibi..
Otobüs içlerinde de durum bir ayrı... Herkes birbirini
itiyor, tutunmaya çalışanlar, arkaya geçmeye çalışanlar, cinsel sakatlıklar,
kadınların hem ayakta düşmeden kalma çabaları hem de kendilerini korumaya
çabaları, otobüs içinden birkaç klasik kare...
Benim otobüs de hala
gelmedi... Yanımda uzun boylu , hafif etine
dolgun, saçlarının sarısı iki kilometreden de farkedilecek bir bayan var...
Otobüslerin kargaşası bitince herkes pür dikkat bu bayanı izliyor. Ağzında cak
cak çiğnediği arada bir de balon yaptığı cikleti ve dağınık saçlarıyla
etrafa eğlenceli görüntü sergiliyordu.
İnsanların izleyişleri ne yazık ki kısa sürdü çünkü başka bir otobüs çoktan
gelmişti ve insanların ilgi alanlarına şimdilik 19F otobüsü girmişti...
Bu
kargaşada yanımdaki adam
bana dönerek; Göztepe ışıklardan geçer mi? diye sordu... Usulca hayır dedim..
Ufak
tefek bu ak saçlı adamı daha önce hiç farketmemiştim. O, küçük adam sigarasını
tüttürürken şimdi, kimbilir neler geçiyordu aklından... Yaşadıkları boyundan
büyük, acıları umutlarından küçük olan bu adamın gözlerindeki çaresizlik
anlatıyordu aslında herşeyi.. Yalnızlığı belki, belki yıllara rağmen süren
hayat mücadelesini...
Bir
zamanlar ışıl ışıl olan gözleriyle şimdi uzaklara bakıyor; belki şarkıdaki gibi
kaybolan giden yıllarını, belki de yaşanmamış aşklarını arıyordur... Ama
sanırım bu küçük adam tüm bunların bir daha geri gelmeyeceğini artık
farkındaydı.. Oysa gözlerinde hala gizli parıltılar vardı... Hala heyecanlı...
Ben
çevirdim hemen başımı, görsün istemedim yalnızlığımı... Onun heyecanından kendi
umutsuzluğumdan utanmıştım... Ama geç kalmıştım.. O çoktan farketmişti.. Ben ne
kadar onun gözlerinin içinden girip onu anlamışsa o da beni bir o kadar iyi
anlamıştı...
O içindeki acıyı göstermeyecek kadar yürekli küçük adam
yürür yeni gelen otobüsün önüne... Kalabalığın arasına karışır, itişe kakışa
biner... Silinmiş diğer hayatların içinde kaybolur gider...
Görsem
belki bir daha hatırlayamam... O, yalnızlığımı yüzüme vurmayacak küçük adam
beni gördüğünde nasıl olsa saklanacak..
13 Ocak 2002
21 Haziran 2014 Cumartesi
Benim Güzel Pıtırcık'ım Şimdi Çok Hasta
Diren Pıtırcık
Pıtırcık yaklaşık 2,5 sene önce doğdu..
Sokakta baktığımız anne kedi Makbule karşımızdaki iş yerinin otoparkında 3 dişi 1 erkek olmak üzere 4 bebek doğurdu.. Makbule onlara o kadar iyi annelik yaptı ki tüm mahalle şahit... Bizim kapımıza gelir, "mır mır" der mama ister, yer, hemen çocuklarının yanına gider emzirirdi.. Güvenlikçi Bilgin'in dediğine göre geceleri hiç uyumaz yavruların üzerinde dururmuş..
12 Haziran 2014 Perşembe
Badem 1 Yaşında!!
Badem'in Hikayesi
Badem bugün 1 yaşında!
Hayatımıza, bizim kalabalık (!) ailemize katıldığında yaklaşık iki aylıktı.... Malum bizim evde Golden Retriever cinsi bir Gofret'im, sokaktan sahiplendiğim tekir Rukiye'm ve yine sokaktan sahiplenilen Düriye'miz var...
Badem'in hikayesi biraz kötü hatta berbat ama çoğu sokak hayvanları ile benzer...
10 Haziran 2014 Salı
Menekşe Kokulu Hikayeler
Hayata Bir Bardak Çay Molası
Kısa kısa öykülerden oluşan "Menekşe Kokulu Hikayeler” sizi ısıtacak birbirinden tanıdık 69 hikayeden oluşuyor.
7 Haziran 2014 Cumartesi
Kırmızı Pazartesi
"Bana bir önyargı verin bütün dünyayı yerinden oynatayım"
Bugüne kadar okumadığıma hayıflandığım kitap Kırmızı Pazartesi...
6 Haziran 2014 Cuma
Hayal Edilen Herşeyin Gerçekleşme İhtimali Vardır
Evet, bu kış çok sert geçti... Her birimizin yüreklerine basa basa geçti... Öyle bir ülkede yaşar olduk ki; hiç tanımadığımız hayatımızda bir kere bile görmediğimiz kişilerin hikayeleri canımızı yakar oldu.. An geldi uyumaya utandık; an geldi gülmeye utandık; an geldi yaşadığımıza utandık... Bazen ağladık, bazen isyan ettik, bazen sustuk... Söylenecek söz bulamadık çünkü...
5 Haziran 2014 Perşembe
Bloguma Hoşgeldiniz!! birdemetbenimdunyam.blogspot.com.tr
Bloguma Hoşgeldiniz !
Kitap okur, tiyatroya gider, iyi müzikler dinler, iyi filmler izler, iyi dostlar biriktirdiğine inanır,
Kitap okur, tiyatroya gider, iyi müzikler dinler, iyi filmler izler, iyi dostlar biriktirdiğine inanır,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)