28 Kasım 2015 Cumartesi
JOSH MALERMAN || KAFES
23 Kasım 2015 Pazartesi
GEORGE ORWELL || HAYVAN ÇİFTLİĞİ
Orwell'in efsane kitabı Hayvan Çiftliği'nde göze çarpan üç tane can alıcı nokta var ki bence çok zekice.
Birincisi; hatırladıklarının yalnış olduğuna inandırılarak vaatlerin unutturulması. İkincisi; hayali düşmanlar yaratarak ortak paydada birleşme ve her daim halkı kendi safında tutma başarısı. Üçüncüsü ise; idareyi ve yönetimi elinde bulunduranların alttakileri ya da halkı eğitimsiz bırakarak sorgulamalarını engellemek.
Bu kitabı her yaştan, her düşünceden, her ideolojiden herkesin muhakkak okumasını -yeniden- tavsiye ediyorum.
20 Kasım 2015 Cuma
ZÜLFÜ LİVANELİ || LEYLA'NIN EVİ
Yüzyıllardır değişmeyen dünyanın en kozmopolit şehri İstanbul gibi...
Olamayacak olasılıkta en kozmopolit karakterler Livaneli'nin kaleminden çıkmış Boğaziçi'nde eski bir Osmanlı yalısı vesilesi ile biraraya geliyor.
Boğaziçi'nde Bosnalılar Yalısı'nda doğup büyümüş paşa torunu Leyla günün birinde yalının yeni sahipleri bankacı Ömer Bey ve eşi tarafından sokağa atılır. Yalının emekli emektar bahçıvanın torunu gazeteci Yusuf'un Cihangir'deki bekar evine sığınmak zorunda kalır. Evde Yusuf'un hip hop tarzı müzik yaparak yırtmaya çalışan Alamancı Roxy/Rukiye sevgilisi var. Bir de; eski uşak yalının yeni sahibinin babası Ali Yekta Bey var.
Benim için kitabın en can alıcı noktası birbirini tanımayan, tamamen birbirinden bağımsız ve alakasız karakterdeki kişilerin yollarının kesilmesiydi.
Birbirine değen, değişen, birleşen hayatlar... İstanbul gibi anlaşılmaz, karışık ama büyülü. Tarih, mistik, yasak aşklar, asla ortaya çıkmaması gereken sırlar, işgalci kuvvetler, yalnızlık ama belki en çok acılar.
Okuyucuyu sıkmadan ders niteliğinde anlatılan İstanbul'un işgal yıllarından günümüz Türkiye'sine kadar uzanan ustaca aralara yerleştirilmiş tarihe dair anekdotlar.
Insan ilişkileri, karakter çözümlemeleri, betimlemeler bence harikaydı. Yaratıcı bir kurgu yoktu ama akıcı bir dil vardı.
Dünümüz, bugünümüz, çelişkilerimiz, korkularımız, böbürlenmelerimiz, ikiyüzlülüğümüz, iyi yanımız, kötü yanımız, saf yanımız yani sen, ben hepimiz varız bu kitapta.
Yani demek istediğim; -buraya kadar hala okuyanlar teşekkür ederim- Leyla'ya konuk olmak bir harikaydı.
Keşke kurgu değil gerçek bir karakter olsaydı da tanısaydım dedim. Zarifliği, naifliği, her zaman dimdik duruşu, mücadeleci yapısı beni çok etkiledi.
Kitabı okurken Leyla'nın Evi'nin çok iyi bir film olacağını hayal ettim. Eski bir yalı, Boğaziçi, tekneler, Cihangir, hip hop bir Alamancı.
Okurken Leyla karakteri hep aklımda Celile Toyon olarak canlandı. Yalıda, Yusuf'un evinde, Roxy'i anlamaya çalışırken onu seyrederken, Ali Yekta Bey ile çekine çekine konuşurken, piyano çalarken, o gece o barda. Ben okurken, Celile Toyon oynuyordu adeta.
Leyla'yı tanımak çok güzeldi.
"İmparatorlukların yıkılmalarına sebep olan çözülüşlerdir. Üç türlü imparatorluk çözülüşü vardır;
Birincisi; Roma imparatorluğu gibi zaman içinde yavaş yavaş yok olur gider. İkincisi, İngiliz İmparatorluğu gibi planlı bir tasfiye söz konusudur, hangi ülkeye ne zaman nasıl bir statü verileceği planlanmıştır. Üçüncüsü, Osmanlı İmparatorluğu gibi bir gece imparatorlukta yatar ertesi gün Cumhuriyet'e uyanırsınız."
17 Kasım 2015 Salı
MINE SÖĞÜT || DELI KADIN HİKAYELERİ
Mine Söğüt elimizden bırakamayacağImız yine bir solukta okunan kitap yazmış.
İçi durup durup okuyacağınız satırlar, altı çizilesi nice paragraflarla dolu.
Dili hem sade hem değil. Yaratıcı, özgün, lirik, duyarlı, imgelerle anlatan eşsiz bir dil.
İçinde 21 hikaye var. 21 kadın.
Kadının çektiği acılardan delirme noktasına kadar sürüklenen bazen ruh daraltan okuyucunun kimi zaman duygularını zorlayan bir kitap, Deli Kadın Hikayeleri.
Öykülerde delilik olarak atfedilen olayların çoğu ikinci üçüncü şahısların sebep olduğu acı yaşanmışlıkları içeriyor. Tecavüz, intihar, ensest, travmalar, şiddet, istismar...
Kolay ya da basit bir yaşanmışlık yok. Hep en ağır, en aklı zorlayacak yaşanmışlıklar kaleme alınmış.
Belki de kadın olmanın en zor halleri anlatılmış.
Kadınla ilgili bu kadar gerçek ve sarsıcı pek az şey okudum. Oldukça etkileyici.
Öyle cok altı çizilesi cümle var ki en etkilendiklerimden birini paylaşayım.
"Bu şehir yüzyıllardır erkektir ve kadınları sevmeyi bilmez. İşte bu yüzden, bu şehirde ben her gün kendimi defalarca öldürürüm. Bomba olur patlarım; kulesinden, köprüsünden aşağı atlarım. elimde bir bıçak her yerime saplarım. Tavandaki bütün ipler kendimi asmam için sallanır. Arabalar önlerine atlamam için yol alır. Denizinde, lağımında, çöpünde kimliksiz cesedim. Kimsesizler mezarlığında daracık çukurlara sığar dev cesaretim."
Bana kalırsa da bu şehir erkektir. Gerçi kitapta İstanbul denmiyor ama ben öyle olduğunu düşündüm. Bugüne kadar İstanbul için hep kadın yakıştırmaları yapılmıştır lakin dikkatlice bakıldığında erkektir bu şehir. Serttir, acınasızdır, dışlar kadını. Sevmez sanki bir türlü.
Kesinlikle tavsiyedir arkadaşlar.
Okuyunuz. Sanırım anlattıklarından çok ben Mine Söğüt'ün kalemine hayranım. Yaratıcı zekasını seviyorum. Sizler de tanışmalısınız.
Hımm unutmadan gece okumanızı tavsiye etmem sonra benim gibi uyuyamazsınız:)
Keyifli okumalar
"Yemek yapmayı, evi toplamayı, sizi anlamayı öğrenemedim. Benden ne istediğinizi öğrenemedim. Beni sevip sevmediğinizi hiç bilemedim. Sadece kendime çiçeklerden çaylar demledim ve sizi seyrettim."
"Çok ağlattınız beni, çok. Ama insan kötü şeyleri çabuk unutuyor. Bakın şimdi size çay demleyeceğim."
15 Kasım 2015 Pazar
BARIŞ BIÇAKÇI || BAHARDA YINE GELİRİZ
Onun kaleminden sen, ben, çokça yaşanmışlık, bol burukluk çıkar.
Samimidir, sahicidir, sıcacıktır.
Ankara, vefa, dostluk, insan, kırgınlık vardır.
Baharda Yine Geliriz demiş Barış Bıçakçı. Baharın hiç gelmediği topraklara Baharda yine Geliriz.
Kitap ismi çok manidar geldi. Belki de umut, bazen o hastalık derecesindeki umut için yarattığı anlatılarına bu ismi vermiştir.
"Güzel bir kitap okumak ve ömrümün geri kalanını o kitabı okuduğum yerde geçirmek istiyorum." demiş.
"Insan güzel bir kitap okuduğu yerden nasıl ayrılabilir?" diye sormuş.
"Şehrimizdeki yoksulların tam sayısını bilemiyoruz. Ama çoklar. Bayramlarda ulaşım araçları parasız olunca ortaya çıkıyorlar." demiş.
Daha neler neler demiş, hepsi sayfaların arasında saklı.
Ilk kez Barış Bıçakçı okuyanlara bu kitaptan başlamalarını tavsiye etmem.
Lakin bir yerden başlayın. Tanışın. Kelimelerinin büyüsüne kaptırın kendinizi. Okuyun.
Her şeye inat, hep okuyun!
Hepinize keyifli okumalar:)