29 Eylül 2015 Salı

MARKUS ZUSAK || KITAP HIRSIZI



Kitap Hırsızı...
Benim için hem uzun hem kısa bir yolculuktu. 
Ocak ayında Kitap Ağacı'ndan arkadaşlarım Yasemin, Sinem ve Evrim ile birlikte okumaya karar vermiştik. Onlar okudular bitirdiler, ben bıraktım. 
Ne bileyim sıkıcı geldi, hikayenin içine giremedim falan.
Bayramda Instagram'dan İlknur, Kader ve başka kızlar bu kitabı okumaya karar vermişler. Fırsat bu fırsat diyip okuma klübüne kendimi dahil ettim. 
Ve bitti.
Zor oldu ama bitti.

İlk defa bir kitap hakkında neler yazacağımı bilmiyorum. Sanırım ne hissediyorsam onu yazsam en doğru olacak. 



Kitap başta karmaşık geliyor çünkü yazarın alışık olmadığımız bir tarzı var. 

Ne de olsa daha önce Azrail'in ağzından bir hikaye dinlememiştik.


"İnsanlar benim lanetim."

Okudukça hikayenin içine girdikçe sürükleyici akıcı bir dili var.

Kitabın konusu güzel. Etkileyici. Kalben hissediyorsunuz. Umudu da acıyı da. 

Yazarın en büyük başarısı işte buradaydı. Okuru aktardığı gerçekliğin içine çekip, onun bir parçası yapıyor. Okurken hikayenin dışında kalmanız imkansız.

Roman 1939 kışında bir tren yolculuğu ile başlıyor. Bir kadın 2 çocuğunu evlâtlık vermek üzere yolda iken küçük oğlu ölüyor. Liesel ise Rosa ve Hans Hubermann çiftine evlâtlık veriliyor. Ve hikaye başlıyor.

"Kardeşi kollarında ölmüştü. Annesi onu terk etmişti. Ama her şey bir Yahudi olmaktan daha iyiydi."


Kitap Nazi Almanya'sında yaşayan Liesel adındaki bu küçük kız çocuğunun yaşadıklarını anlatıyor.

Tarih, savaş, dostluk, sevgi, yoksulluk, yoksunluk, acı, fakirlik, trajedi herşey var. 

Ölüm gözüyle hayat hakkında bir kitap mı denilir yoksa savaşın ne kadar yok edici, tüm güzellikleri bitirdiği bir kitap mı? 

Dışarıda savaş olabildiğince devam ederken; sürgünler, ölümler, kitap yakmalar, komşu komşuya zarar vermeler, herşey var. 

Herkes korku içinde yaşıyor. Çocuklar bile çok acımasız. Çocuklar bile.

Kelimelerin gücünü, okumanın, yazmanın kitapların kutsallığını yeniden hatırlatıyor. Hitler'in doğum günü kutlamasında kitap yakma töreni yapılıyor. Tum kitaplar kocaman bir ateş etrafında yakılıyor. 

Gördüğünüz üzere kitaplardan hep korkunulmuş. Hep de korkunulucak. Malum bizde de 'bombadan bile tehlikeli' oldu zamanında(!!)

"Insanlar size Nazi Almanyasının Yahudi düşmanlığı,aşırı fanatik bir lider ve nefretle beslenmiş bağnazlardan oluşan bir ulus üzerine kurulduğunu söyleyebilir fakat Almanlar özellikle bir eylemi çok sevmeseler, bu hiçbir sonuç getirmezdi. Yakmayı!" 

Kusura bakmayın son 70-80 sayfa dağıttı beni. Hala etkisindeyim. Hala. O yüzden toparlayamıyorum kelimeleri. Dağıldım. 

Kitap Hırsızı bana kalırsa yavaş yavaş hissede hissede okunmalı. 

Eğer hala okumadıysanız aciliyetten tavsiyedir. 

Hele şu günlerde savaşı bilgisayar oyunlarından sananlar lütfen okusun.

Yazar bir savaşın insanlar üzerindeki etkilerini, hayatlarını nasıl değiştirdiğini etkili bir şekilde anlatabilmiştir. 

Azrailin dilinden yazılan bu kitabı okurken kendinizi oradaymış gibi hissedeceğinize eminim. 

Şiirsel bir dille yazılmış olan bu kitabı kesinlikle okuyun. Hitler faşizmini de daha iyi anlayacaksınız.. 

Kitap Hırsızı...

Hem tatlı hem acı bir kitap. Liesel kadar tatlı, kitabın anlatıcısı Azrail kadar acı. 

Liesel, Rudy, Hans ve Max ile tanışın.

"Kelimelerden hem nefret ettim hem de onları sevdim ve umarım onları doğru yazmışımdır."  



24 Eylül 2015 Perşembe

JAN PHILIP SENDKER || HER KALP KENDI ŞARKISINI SÖYLER


Bir bayram gününde yine bir kitap yorumu ile sizlerle başbaşayız sevgili beni okuyanlarım-)

Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler isminden etkilenerek aldığım bir kitaptı. Gel zaman git zaman kendisini okumaya yeni fırsat bulabildim.

Yazar Jan Philipp Sendker'i ilk kez duydum ve okuduğum ilk kitabı oldu. Bir daha dener miyim, bilemedim.

Üniversiteden mezun olduğunun ertesi günü ortadan kaybolan babasının kaybının üzerinden dört yıl geçmiştir. Annesi bir gün tesadüfen eski eşyaların içinde bir mektup bulur. Julia da o mektubun peşinden New York'tan Burma'ya gider. Hem babasını aramaya, hem de mektupta bahsedilen Mi Mi adındaki kadının gizemini çözmeye... Hikayemiz işte böyle başlıyor.



Gereksiz detaylar açıkçası çok fazlaydı, çok fazla oluşu yetmezmiş gibi bir de uzun uzun anlatılmış. Bu yüzden okurken sıkıldım. Okusam da bir an evvel bitse diye baktım. 

Kitap üçüncü bölüm olan son bölümde hareketlendi. Sürükleyici, akıcı ve merak uyandırıcıydı. Son 120 sayfayı bir çırpıda okudum.

Tin Win ve Mi Mi arasındaki o masum güçlü sevgi bana çok samimi geldi. Okurken beni gülümsetti, imrendirdi.

Bedenlerindeki noksanlıkları, ruhlarındaki sevgi ile aşan Mi Mi ve Tin Win'in sıradışı hayatları insanı etkiliyor.

Fiziksel engellerin insanların hayatı nasıl etkilediğine dikkat çekilmesi hoşuma gitti. Yaşanan körlük sebebiyle doğa ve çevre betimlemeleri oldukça başarılıydı. O kadar ki; gözlerinizi kapattığınızda sesleri duymaya başlayabilirsiniz. Hissedebilirsiniz. En çok bu kısmını sevdim diyebilirim.

Kimilerine göre sürpriz son denilebilir ama benim tahmin ettiğim bir finaldi, şaşırmadım. 

Kitap hakkında mistik, tuhaf, güzel, samimi, ilginç, duygusal... gibi birçok şey söylenebilir ama dediğim gibi okurken keyif almadım. Uzatılmış detaylandırmalar beni sıktı.

Yine de siz bilirsiniz-) Okumuş olanların yorumlarını merak ediyorum, paylaşırsanız sevinirim.

Sevgiyi iliklerimizde hissedeceğimiz bol okumalı bir bayram dilerim!

"İnsanı güzel ya da çirkin yapan burnunun büyüklüğü, teninin rengi, dudaklarının ya da gözlerinin şekli değildir... Sevgidir... Bizi sevgi güzelleştirir..."



"Bizi kör, sağır eden hiddettir, ya da korku. Kıskançlıktır. Güvensizliktir. Korktuğunda, öfkelendiğinde dünya kasılır, şirazesinden çıkar. Hem bizim için, hem de gözleriyle görenler için."


Hamiş: İtalik olanlar kitaptan alıntıdır.


18 Eylül 2015 Cuma

AMWAY || ARTISTRY HYDRA V SERİSİ


Bugün kitaplar yok. Bugün biz kadınlar var. Hani şu 'biz buna değeriz' durumu.)

Evet, tatilimizi yaptık, denizimize girdik, güneşlendik, bronzlaştık, kendimizi harika hissettik, güzel hissettik. 

Hadi buraya kadar tamam diyelim, ki değil. Güneş, rüzgar, duman ve diğer dış fiziksel etkiler karşısında cildimiz hasar görür. Hasar gördükçe; cildimiz donuk, kuru, pürüzlü, tahrişliğe açık, güneş lekelerine savunmasız bir hal alır ve böylece erken yaşlanma çabuklaşır.

Zaten kavurucu bir yaz geçirdik. Aşırı nemden nefes alamadığımız günlerimiz olmuştu, hatırlarsınız.

İşte o acımasız yaz sıcaklığından bize kalan ne yazık ki susuz ve kuru bir cilt. Hırpalanmış, içerden yaşlanmış bir ciltle mücadele etmenin en kestirme yolu içeriği güzel bakım ürünleri ile cilde ihtiyacı olan nem banyosunu yaptırmaktan geçiyor.

Unutmayalım, kuru bir cilt olduğundan daha yaşlı ve donuk görünürken, neme doymuş bir cilt daha genç ve sağlıklı görünür. 

Vazgeçilmezimiz olmaya aday yeni Artistry Hydra-V koleksiyonu hem göze hitap eden dizayn şıklığı ile hem de cilt dokusuna iyi gelen içeriği ile göz dolduruyor.

Eğer siz de benim gibi cilt sorunlarını makyaj ile kapatma yerine problemlere odaklanarak çözme tarafındaysanız, o zaman buyrun yazıyı okumaya ve ürünleri denemeye başlayın. 



Hydra-V Vital Skin Serum Concentrate / Canlandırıcı Konsantre Cilt Serumu 

Bu canlandırıcı konsantre cilt bakım serumu tüm ciltlerin rahatlıkla kullanabileceği, hafif ve hemen emilen formülasyona sahip, cilde yoğun nem vermeyi amaçlayan bir kurtarıcı. Bu mucize serum yoğun nemi anında hissetmeliyim diyenlere. Bütün cilt tipleri (hassas cilt dahil) için uygun olan Canlandırıcı Konsantre Cilt Serumu cildin tazelenmesine, yenilenmesine ve canlanmasına yardımcı olan güçlü bir serumdur. Cildin nem seviyelerinin arttırılmasına yardımcı olan, içeriğinde canlandırıcı vitamin ve mineraller harmanından güç alan Canlandırıcı Konsantre Cilt Serumu anında ve kalıcı faydalar sağlar. Bu ürünü özellikle mimik çizgilerinize uygulamanızı öneririm.

Hydra-V Nourishing Gel Cream / Besleyici Jel Krem 

Besleyici jel krem, cildi rahatlatma yönünde işlevli ve kolay kullanıma sahip. Emilimi çok hızlı, cilde uygularken dahi rahatlık vermeye başlıyor. Tüm ciltlere uygun olması da kullanım açısından kendini zenginleştiriyor.

*Hydra-V Fresh Foaming Cleanser  / Ferahlatıcı Köpüklü Temizleyici  

Ciltte biriken fazla yağı, gün içinde mahruz kaldığımız bir sürü farklı zehirli gazların cildimizde bıraktığı kirliliği ve makyaj kalıntılarını bu temizleyici ile kurtulabiliriz. Temizlenerek, yumuşak, pürüzsüz, esnek, tazelenmiş ve canlanmış, sağlıklı bir görünüme kavuşması için önemli olan ilk adım atılmış olur. Etkili bir bakım için böyle hafif formlu bir temizleyiciye cildimiz ihtiyaç duyar. Ayrıca bu ürün bir temizleyici olmasına rağmen cildin nemlendirmesini de ihmal etmeden onu arındırıyor. Bu özelliğe sahip olması onu diğerlerinden farklı kılıyor.

*Hydra-V Fresh Toner / Ferahlatıcı Tonik 

Ciltte biriken kir ve kalıntıları yok etme görevindeki bu tonik cildi rahatlatıcı etki sunuyor. Hafif bir ürün olması kadar kullanımı da kolay. Cilt bakımında toniksiz yapamıyorum diyenlere nemlendiricili tonik olma özelliği ile bakım keyfini üstlere çıkarıyor.

* Hydra-V Replenishing Moisture Cream / Yenileyici Nemlendirici Krem  

Özellikle normalden kuruya dönük ciltlerin kurtarıcısı olacağını düşündüğüm bu nemlendirici krem, hem içeriğiyle içinizi, hem de sağladığı bakımla cildinizi rahat ettiriyor. Eğer kuru ciltli iseniz gece bakımı adına da çok iyi bir tercih olacaktır. Uzun süre yumuşak kalan ve neme doymuş bir cilde imzasını atıyor.

*Hydra-V Refreshing Gel  / Canlandırıcı Jel 

Bu krem ise yağlı ve karma ciltlere özel formüle edilmiş bir üründür. Jel ürünler yağlı ve karma ciltlerin adeta kurtarıcısı. Ciltteki yağlı bölgelerini (örneğin karma cilt için T bölgesi) kontrol altına almak ve cildin nem düzeyini yükseklere çıkarmak adına ideal bir ürün. Çabucak emiliyor ve uzun süreli varlığını hatırlatıyor. Ferahlatıcı yanı ile sevginizi daha çok kazanmaya aday.

*Hydra-V Refreshing Eye Gel Cream / Göz İçin Nemlendirici Jel Krem 

Bu göz kreminin en önemli özelliği yağlılık hissini vermeden göz bakımına güçlü nem takviyesi yapabilmesi. Şişliklerin ve göz morluklarının azalmasına da yardımcı olmaya odaklı. Gözlerimiz ve çevresindeki deri genel zindelik seviyemizin en iyi göstergelerinden biridir. Göz İçin Canlandırıcı Jel Krem bu önemli bölgeye yoğun nemlendirme sağlayarak, koyu halkaların ve şişkinliğin olmadığı, canlı ve esnek görünümün korunmasını mümkün kılar. Jel kremin hafif ve ipeksi dokusu hızlı emilim ve anında etki sağlar. Kuruluğun neden olduğu rahatsızlığı gidererek, bu önemli ve hassas bölgeyi rahatlatmak üzere formüle edilmiştir. Göz kremlerinin en önemli sorunu sağladığı bakımı uzun uzadıya devam ettirememesi, işte bu jel krem, bu işin üstesinden geliyor. 



Ve son soru...
Amway Artistry Ürünlerine Nasıl Ulaşabilirim? Diyorsanız;

Amway Serbest Girişimcileri ile Amway ürünlerine rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Bu girişimcileri dilerseniz Amway sitesinden kendiniz de seçebilirsiniz, dilerseniz bana e-mail de atabilirsiniz. 7/24 sipariş verebilirsiniz. Satın aldığınız ürünler en geç 72 saat sonra kapınızda. 90 gün ürün memnuniyeti var. Şayet memnun kalmazsanız 90 gün içinde ürününüzü iade edebilir, paranızı geri alabilirsiniz.  Ayrıca, Amway serbest girişimcisi ile bağlantı kurup Amway Türkiye Merkez Ofislerine gidip, dilediğinizi ürünü ücretsiz deneyebilirsiniz.











13 Eylül 2015 Pazar

BARIŞ BIÇAKÇI|| HERKES HERKESLE DOSTMUŞ GİBİ


                         


"Yere çakılana kadar kanatlarımın olduğuna inanacağım"

Barış Bıçakçı'nın ilk romanı.

Hımm, nasıl desem? Nereden başlasam?

Karışık. Hatta karmakarışık.

Sanki kalabalık bir caddede bir bankta oturmuş kulağa gelen herşeyi yazmış gibi yazar. 

Başlangıçta tarzını ve ne anlattığını anlayana kadar aklım karışsa da sonra harika bir kurgu ile karşı karşıya kaldığımı anladım. 

İlk başlarda kitap fazlasıyla karışık geliyor. Ama bir yerden sonra 'O kim? Bu da kim, nereden çıktı? Bu kimin nesiydi?' demeyi bıraktım ve teslim oldum. 

Sadece okudum. Hüzünleri, güzellikleri, küçük yüreklere saklanmış umutları, hayalkırıklıklarını Bıçakçı'nın harika kalemiyle hissettim.

Yazar kısa kısa hikayeleri başlıklarla ayırmadan anlatmış. Bir adamın hikayesi anlatılırken bir yerde kesiliyor hikaye ve o adamın yanından geçtiği başka bir kadın/erkeğin hikayesi başlıyor. 

Çok fazla hikaye, çok fazla karakter var. 

Geçişler nedeniyle başlangıçta anlamak zor gelse de okudukça
yazara olan hayranlığım bir kat daha arttı. 

Hele ki; yazarın yıllar sonra yazacağı kitaplardaki karakterlerle burada rastlaşmak çok güzeldi. Çetin, Ender, Hasan, Saygılı...
Özellikle Çetin ve Ender i tekrar okumak çok güzeldi. Bence Barış Bıçakcı Çetin ve Ender'i tekrar tekrar tekrar yazmalı..

Beğendim. Yani gerçekten çok beğendim. Birdman'in kitap versiyonu gibi olmuş, tek çekim kitap. 

Çok güzel. 

11 Eylül 2015 Cuma

ALBERT CAMUS || YABANCI

                         


  Kaderim bana fikir sorulmadan belirleniyordu

Kitaplara daha çok sarılacağımız şu günlerde ben de Nobel Edebiyat Ödüllü 1942 tarihli Yabancı'ya sarıldım.

Kitap, varoluşçu edebiyatın önemli temsilcilerinden Albert Camus'un ilk eseri. 

Bu bir kayıtsızlığın hikayesi, öyle ki sanki ana karakter Meursault ile oturmuş beraber onu hikayesini okuyorsunuz.

Bireyin yalnız çevresine, hayata, insanlığa değil en mühimi kendisine kayıtsız kalışının hikayesi. 

"Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum" diye başlıyor kitap. 

Yazar, hikayeye başlarken acıların en can alıcı olanını, anneyi kaybedişini bana kalırsa bilerek seçmiş. Bu büyük acının karşısında dahi öylesine umarsız, kayıtsız, tepkisiz bir roman kahramanı ile karşı karşıya kalıyoruz. Önce şaşırıyor sonra yavaş yavaş hikayenin içinde kayboluyoruz.

Yabancı, ana kahraman Meursault'ın ağzından anlatılıyor. Anlatım dili oldukça yalın. Öyküdeki her şey çok kısa bir zaman aralığında gerçekleşiyor. 

Başta belki biraz durgun ilerliyor ama ikinci bölümde adeta beyin fırtınası yaptırmayı, düşündürmeyi başarıyor. Toplumun istediği kalıba girmeyi rededen yabancılaşmış bir insanın iç dünyası çok başarılı bir şekilde okura aktarılıyor. 

Bir insanın kendini toplumdan soyutlayarak kendini anlamanın hikayesini anlatan bir başyapıt. 

Yazarın betimlemelerine bayıldım, öyle ki okurken size hissettiriyor, birebir yaşatıyor.

Belki birkaç saatte hatta gün arasında okuyacağınız bir kitap ama etkisi emin olun uzun süre hafızalarda yer alacak türden. 

Şu sıralar okumuş olduğum tek efsane kitap diyebilirim. 

Kitap gibi kitap resmen! 

Son yıllarda ülkemizde yaşadıklarımızla ilintili olarak Meursault, bana yurdumun insanını çağrıştırdı. 

Son bir dipnot; Zeki Demirkubuz "Yazgı" filmini bu romandan esinlenerek yaptığını biliyor muydunuz?



Kitap ayracı kullanmadan bir solukta okuyacağınız bir kitap.

Özellikle son 30 sayfa, tek kelimeyle efsane!

Keyifli Okumalar!


“Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyendir.” 

  

8 Eylül 2015 Salı

Ölmeyelim, daha fazla



Dün TSK'nın açıkladığı rakama göre 16!!!! bugün de öğlene kadar 18!!!! şehit verdik.


Ülkenin cumhurbaşkanı!!!! dün '400 verseydiniz bu olmazdı' dedi.


Bugün de 'beni sorumlu tutan, akan kandan da sorumludur' dedi.


2 günde 34, 7 Haziran'dan beri 108 can gitmiş!!!!!


Ülkenin güneyini suriyelilere açıp 2 milyon mülteci toplamış içeri, ülkenin doğusunda devlet hakimiyetini kaybetmiş. Akıl almaz güvenlik zaafiyeti var. 


30 yıldır aynı mayınlı pusuya düşüp de önlem almamak, nasıl bir devlet politikasıdır, anlamıyorum.


Pazar akşamı Madımak zihniyeti Hurriyet binasına gidip saldırdı. Dün Balıkesir hdp ilçe teşkilatını camları kırıldı. Polisler konvoy eşliğinde gece Bağdat caddesinden ellerinde Türk bayrakları ile geçti. Dudullu'da havaya ateş ederek tekbir getirildi. Pendik çevreyolu kapatarak ellerinde Türk bayrakları tekbir getirerek yürüdü.


Bunların hepsini HALK yaptı. Senin gibi düşünen, düşünmeyen ama halk yaptı.


6-7 yaşlarında bir çocuk "hayalim yok" diyor. Bir çocuğun hayalinin olmamasından daha berbat, daha utanç, daha umutsuz ne olabilir?


Çok acı ve zor zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde en çok ihtiyacımız olan şey; sağduyu ve aklı selim'lik.


Ülke açık ara hızla ne yazık ki 78-79'a gidiyor. İç savaşa gidiyor. Sadece Doğu'da Türk'ü Kürde kırdırmayacak. Uyan artık. Sadece oradan başladı.


Batıya gelecek. İzmir'e, Ankara'ya, İstanbul'a gelecek.


Aynı tribünde maç seyrettiğin adamla sokakta karşı karşıya geleceksin. Kimin elindeki silah daha güçlü ise o hayatta kalacak.


O ise; 


Ya başkan olacak. 

Ya kaçacak.


Uyan artık lütfen.


Kan gölüne dönmesin sokaklar. 


Ölmeyelim, daha fazla.




7 Eylül 2015 Pazartesi

SARAH JIO || ELVEDA HAZİRAN




Hiç yanındayken kendini evindeymiş gibi rahat hissettiğin biriyle tanıştın mı..?

Sarah Jio son kitabı "elveda Haziran" kitabında geçmişe ve bugüne merhaba diyen June Andersen'in hikayesini okuyoruz. 

June, teyzesinin kendisine ve kardeşi Amy'e anlattığı masallarla büyümüştür. Zamanla yaşadıkları, hayatta var olma mücadelesi ve işi sebebiyle başka birine dönüşmüştür. Teyzesinin vefatı ile kendisine miras kalan, çocukluğunu geçirdiği Mavi Kuş Kitabevi'ne gelir. Ve hikaye başlar.

Öğrendim ki; bir adam kalbini çaldığında onu geri almak çok zor oluyor. 


Elveda Haziran'ı gerçekten sevdim. Okuyup bitirdiğinizde garip bir hüzün ve umut bırakıyor.

Bu sefer birbirine kavuşamayan aşıklar ya da büyüleyici bir aşk hikayesi yok. Kardeşlik, dostluk, aile, affetme, affedilme var. Kim ne hata yaparsa yapsın, affedilmeyecek kadar büyük bir hata yapmamıştır. Ve ölüm, tüm kırgınlıkların üzerindedir.

Sürükleyici ve akıcı bir dile sahip olan kitap, yine konuları çözülmemiş hayatlar kurgusundan işliyor. Bana kalırsa yazarın asıl başarısı; ana hikayeyi anlatırken, aralara iliştirdiği karmaşık duygular ve son sayfalara kadar farklı hayatlarda ve gizemlerde kaybolmanız. 

Evet belki anlatım tarzı ve olay örgüsü bakımından yazarın diğer kitaplarından çok farklı değil ama beni kitapta etkileyen önemli bir detay var. 

O da Ruby ve June'un kitaplara olan büyük sevgisi ve mükemmel bir kitabevini yaşatma çabaları... 

Düşünsene; Hayatlarımız ne şartta olursa olsun, hangi sevinci ya da hangi üzüntüyü yaşıyor olursak olalım, ay her gece bizi selamlamak için boy gösteriyor. Nedense bunu çok teselli edici buluyorum.

Bu kitabı okuduğunuzda kendinizi sorgulayacaksınız, aslında hepimizin kendi hikâyemizin yazarı olduğunu fark edeceksiniz. Hayatınızın akışını kendi istediğiniz doğrultuda değiştirebilmek için güç bulacaksınız.

Kitap bittiğinde insana bir güven duygusu geliyor, yaşam enerjisi artıyor. Hüzün ve umut aynı anda yakanıza yapışıyor.

Tek eleştiri; yayınevine. Keşke kitabın adı orjinal hali ile kalsaydı.

Ve bu kitabı okuduğunuzda… Makarnanın ne kadar güzel bir yemek olduğunu bir kez daha fark edip, her bir makarna çeşidinin nelere iyi geldiğini öğreneceksiniz. 

Bir müsait zamanınızda okumanızı tavsiye ederim.

Şansız bir dönemden geçtiğinde ve işler istediğin gibi gitmediğinde , kendi hikayenin yazarı olduğunu hatırla. Onu seçtiğin herhangi biriyle, istediğin herhangi bir şekilde yazabilirsin. Ve bu güzel ya da trajik bir hikaye olabilir. Seçim senin.


  


3 Eylül 2015 Perşembe

JOHN C. PARKIN || S*KTIR ET


"Cevabın ahirette olduğuna inanıyorsanız, bu hayattaki cevabı kaçırıyorsunuz."

Pek de kendimi iyi hissetmediğim bir günde yani bugünde, öylesine yatakta şu şekilde 😭😭 yatarken, gözüm bu kitaba çarptı. 


Kitabın isminden 'ruh halime en uygun ve en cevap olacak bu' diyip adeta "evreka" modunda kitabı alıp havuza fırladım. 


Efendim, kitap okundu bitti.


Kitapla ilgili kişisel fikirlerimi paylaşmam gerekirse, ki bu kitaba gerekmez ama paylaşacağım. 


Kolay okunduğunu söylemekle söze başlayabilirim, gördüğünüz üzere bir günde bitti. 


Dertlerden, gündelik sıkıntılardan kurtulmanın yolu olan "S*ktir Et Yolu"nu (Fuck It Way) anlatıyor.


Bu kavramı bir yaşam felsefesi, bir rahatlama, bir özgürlük anlayışı olarak gören yazar, kitabında konuyu bölümler halinde işlemeye çalışmış


Mantık şu; "Her şeye siktir et diyin ve özgür olun". İşinizde mutlu değil misiniz, siktir et diyip yeni iş bulun. Karınız çok mu konuşuyor, siktir edin. Çocuklarınız ağlıyor, bağırıyor, yaramazlık mı yapıyor, onları kendi haline bırakın. İş yerinde patronunuzu tatmin edemiyor musunuz, siktir et diyin. Seyahate mi çıkmak istiyorsunuz, işinizi s*ktir edin, istifa edin, hayalinizden o uçak biletlerini alın. 


Hayatta her şeyi kabullenin ve akışına bırakın, sonra bakacaksınız ki hepsi ayağınıza gelecek.


Kitap; isminin vadettiği kadar cüretler ve sıra dışı değildi. Herhangi bir kişisel gelişim kitabından farkı yoktu. Hatta bu şu ana kadar okuduklarımın içinde en kötüsüydü.


Yazarın mantığı bana çok saçma geldi. 


Önsözünde yer alan "s*ktir et, aklıma ne gelirse onu yazacağım" cümlesi bi nevi aslında kitabı özetlemiş. 


Gerçekten de aklına ne gelmişse onu yazmış. Biraz süsleyerek püsleyerek, biraz konunun dışına çıkarak, biraz ne anlattığını kendi de unutarak.


Kitabın bir kötü tarafı da; çok başarılı olmayan çevirisi. Kurulan cümlelerdeki düşüklük beni en çok rahatsız eden ayrıntısı oldu.


Off yeter bu kadar yazı bu kitaba. Aldım, okudum, pişmanım. Almayın, s*ktir edin...


********



Şu fotoğrafta güzel olan ne biliyor musunuz? Ay çöreği.  Yolunuz Bostancı'da Okan Pastanesine düşerse muhakkak alın enfesss.



"S*ktir Et demek sizi iyi hissettirir. Mücadeleden vazgeçmek, ne hoşunuza gidiyorsa onu yapmak, çevrenizdekilerin sizin hakkınızda düşündüklerini umursamamak ve kendi yolunuzdan gitmek harika bir duygudur."