28 Aralık 2015 Pazartesi

ERTÜRK AKŞUN || 18 SAAT


"Gözümüzle gördüğümüz her güzel şeyin arkasında mutlaka bir giz ya da acı saklıdır..."

18 saat bitti..
Hakkını verirsen gerçekten 18 saat içinde okunacak bir kitap.

Ertürk Aşkun'un kalemiyle tanışmam 18 saat ile oldu ve ben tek kelimeyle bayıldım. Bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Hatta şöyle bir göz gezdirmek için elime almıştım ki kitap beni ilk sayfadan, -yukarıda yaptığım alıntı-, içine aldı ve sonuna kadar bırakamadım. 

"Bazen kendimden kaçmak istiyorum. Yorgunluğumdan, saçmalıklarımdan kaçıp gitmek istiyorum… Haritası henüz çizilmemiş bir ülkede başıboş dolaşan yolculardan olsam keşke. Nerede olduğumu bilmesem, yolumu tarif edemesem keşke. İmkânlarımın çok üstüne çıktığımı hissetmek istiyorum."


Soluksuz. Akıcı. Bir nefeste. Su gibi aktı. Heyecanlı. Merak uyandırıcı. Dopdolu bir kitap.

Kitabın içinde o kadar anlamlı; kah yüreğinize değen, kah sizi düşündüren, kah gülümseten, kah bilgilendiren o kadar çok cümleler var ki çiz çiz sayfalar doldu taştı.

"Herkes çocukluktan itibaren okumalısın der durur. Bizim çocukluğumuzda bir evde kitap oldu mu kutsal olurdu o ev. Bak şunun ne kadar kitabı var derlerdi. Halbuki bir insanın ne kadar çok kitabı varsa o kadar yalnızdır. Ne kadar çok kitabı varsa o kadar az ihtiyaç duyar başka kimselere de ondan. Şimdi babam şu halimi görse, ah be evladım ne kadar yalnızsın der, üzülürdü sanırım."




18 saat; birçok 'yaşayan' ve 'düşünen' birçok karakterin hem bugünlerinden hem geçmişlerinden yola çıkılarak iç dünyalarının, benliklerinin, psikolojilerinin kusursuz denecek kadar başarılı anlatıldığı bir roman. Farklı hayatlar, farklı karakterler, farklı bakış açıları ama kesişen tek bir nokta, tek bir olay. 18 saat dilimine sığan dün, bugün, yarın. Hayatların nasıl değiştiğini, nasıl etkilendiğini okumak gerçekten keyif vericiydi.

Karakter çatışmaları, kendimi bulayım derken hayatın içinde kaybolmuş kadınlar ve erkekler, dostluk, iç savaşlar, azcık siyaset, bolca felsefe, biraz aşk, birazın üzerinde şehvet...

Kurgu ile bilginin iç içe geçerek tüm bunlarla harmanlanması okuyucuya tadından yenmez bir lezzet sunuyor. 

Tek bir eleştirim... Kitabın geneline 'o konuyu da yazmalıyım, bu da olmalı, şundan da bahsetmeliyim' havası hakimdi. Keşke yazar bunu bir doz daha düşürseydi. 

18 saat, 2016'da okumanızı tavsiye edeceğim kitapların başında geliyor. 

Gezi'ye dair son alıntı ile yazımı bitiriyorum. İnanın elimde olsa altını çizdiğim tüm cümleleri paylaşmak isterdim ama esprisi kalmaz o zaman, siz okuyun:) 

"Gezi bize ortak bir dünyanın hala hayal edilebileceğini gösterdi. Hatta göstermekle kalmadı, resmen gözümüzün içine soktu. Çadırlarda kurulan mini hastaneler, gönüllü doktorlar, dışarıdan her gün binlerce insan tarafından getirilen yiyecekler ve en güzeli de bunların olduğu gibi ortada bırakılması. İnsanların sadece ihtiyacı olan kadarını alması, hiçbir şeyi yağmalanmaması, suistimal etmemesi... Bundan daha büyük bir devrim düşünülebilir mi?
.......
Hayatın sokaklara taştığı günlerdi. Hayat sokağa taşar da şiir durur mu? Şiir de sokağa, şiir de duvarlara taşmıştı, #şiirsokakta #şiirduvarda işte böyle çıktı sokak duvarlarına, caddelerine..."


2 yorum:

  1. Benimde çok severek okuduğum bir romandı. Okuduğum üçüncü kitabı ve sanırım iki kitabı daha var. Onları da ilk fırsatta okumayı düşünüyorum. Yorumunu da çok beğendim.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Bir arkadaşım daha yazarın diğer kitaplarından bahsetti inşallah en kısa zamanda okurum.

      Sil