22 Aralık 2015 Salı

SABAHATTİN ALİ || KUYUCAKLI YUSUF


"Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti..."

Modern bir tragedya...
Sosyalist gerçek akımın başlıca eserlerinden...
Bir Anadolu öyküsü...
Sabahattin Ali'nin ilk romanı.

Kuyucaklı Yusuf, Anadolu'nun o yıllardaki -hatta bugün dahi geçerliğini koruyan- toplumsal yapısını bütün insani ve sosyal gerçekliği ile irdelenmiş bir kitap. 

Toplumsal değerler, yargılar, yozlaşmış bürokrasi, yaşanan bozukluklar, sistemin çarklarının ne kadar birileri lehine döndüğü, baştan kaybedenler, paranın tek güç olduğu, bir tarafta onuru ile yaşayanlar diğer tarafta onurunu para için satmaktan kendini alamayanlar ve para ile her şeyi yapma hakkını kendinde görenler...

Hiç değişmeyen düzen; ister sistem de ister kadercilik. 

"Hapishane ancak serseriler, köylüler ve aşağı tabakadan insanlar içindi; bir Hilmi Bey'in oğlu, adam öldürse bile, onlarla bir tutulamazdı"

İnsanlığa dair içinde umut beslemek isteyenler, bu kitabı okurken zorlanabilir. Çünkü umut verecek pek bir şey olmuyor.



Kuyucaklı Yusuf, Anadolu’nun bir köyünde ailesi gözlerinin önünde katledilmiş bir şekilde Kaymakam Selahattin Bey tarafından bulunur ve oğlu olarak yetiştirilmeye başlanması ile roman başlar. 

Yetim kalmış bir çocuğun hikayesi çarpıcı gerçeklikte tüm yönleri ile anlatılır. Tipik bir toplum örneklemesinde yaratılan karakterlerle kurgu ve olay örgüsü birbirine paralel yalın ama etkileyici bir dille anlatılır.

Nefret, kıskançlık, ölüm, fakirlik-zenginlik, umut-umutsuzluk ekseninde yıkılmış hayaller, acımasız insanlar ve bu acımasız insanlardan dolayı yaşanan acıların işlendiği bir roman Kuyucaklı Yusuf.

Sabahattin Ali'nin dili oldukça yalın. Her şeyi en sade ama en çarpıcı haliyle yazmış. 

Sabahattin Ali her zaman bana tasavvur edemeyeceği bir durum bir duygu yokmuş hissi verir. Kelimeleri nakış gibi işler, birbirine bağlar ve siz o dünyanın içinde kaybolursunuz.  

Benzetme ve betimlemeler muhteşemdi. Misal bir doğa manzarasını anlatırken öyle çok ayrıntı vermiş ki sanki oraya gitseniz anlatılan yeri elinizle koymuş gibi bulabilirsiniz. Tarzınız değilse sıkılabilirsiniz de.

Olaylar tahmin edilebilir şekilde geliştiği için merak unsuru yüksek değil.

“Akşamdan akşama iki kadehin zararı yoktur. İnsana dünyayı unutturur. Eh, bu dünya da unutulacak dünya zaten.”

Belki çok ama çok sürükleyici bir roman değil. Çokça eğlendirici de değil. Ama her sayfasından buram buram bir ustalık fışkıran bir roman.


Kürk Mantolu Madonna ve Kuyucaklı Yusuf’u tamamladığımda ilk aklıma gelen yazarın kendi içindeki her şeyi geride bırakıp gitme arzusunu romanlarındaki karakterler üzerinden yaptığını düşündüm. Keşke Sabahhattin Ali’nin her şeyi bırakıp gitme isteği elim bir şekilde sonuçlanmasaydı da Kuyucaklı Yusuf’un 2. Ve 3. Cildini de okuyabilseydik.

Böylesi kült bir kitabı uzun uzun kritik etmek niyetinde değilim açıkçası ancak belirtmek istediğim bir nokta var ki; YKY’nin baskısında yer alan önsöz kitabın tüm hikayesini, tüm vurucu olayları anlattığı için önsöz değil de son söz olmalıydı diye düşünüyorum. Gelelim arka kapak yazısına; arka kapak yazısında kitabın önemli ve konuya yön verecek bir ayrıntısı verilmiş. Olacakları bilerek okumak pek sevimli olmuyor . Yayınevine duyurulur. 

Yeni okuyacaklar için de tavsiyem, önsöz ve arka kapak yazılarını kitabı bitirdikten sonra okumaları. 


Keyifli Okumalar...

“Hayat, birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder