12 Ekim 2015 Pazartesi

AHMET ALTAN || SON OYUN


Bu adam siyasete bulaşmasın, gazete çıkarmasın, insanlara iftira atmasın. Kendinden soğutmasın. 

Ama hepsini yaptı. 

********

Kendisi ile ben yıllar yıllar evvel denemelerinden oluşan Geceyarısı Şarkıları kitabı ile tanışmıştım.

Hala okumayanlarınız varsa yüzde 100 tavsiyedir, muhakkak okuyun. O kadar beğenmiş, etkilenmiştim ki sayesinde Anna Karenina, Peçorin Helen, Paris, İlyada, Madame Bovary, Aragon ile tanışmıştım. 

Heralde Ahmet Altan'ın şu ülkede birine bir faydası olmuşsa o da bana'dır sanırım:) Kendileri beni dünya klasikleri ile tanıştıran kişi olmuştur.

İsyan Günlerinde Aşk, Kılıç Yarası Gibi, Dört Mevsim Sonbahar, Sudaki Iz, Tehlikeli Masallar Altan'ın en beğendiğim, bir solukta okuduğum romanları olmuştur. 

Henüz bu kitaplar ile tanışmamış olanlarınız varsa okumanızı tavsiye ederim. Seversiniz. 

Lakin gel zaman git zaman çok şey değişti. Değerli birçok insanımız; gazetecimiz, askerimiz, Fenerbahçe'miz iftiralarla kumpaslarla isimleri lekelendi, cezaevlerine atıldı. Bazıları cezaevinde yaşamını yitirdi, bazısı onuruna yediremeyip intihar etti. Bu organize kumpasların medya ayağındaki isimlerinden biri olan Ahmet Altan ile bu yıllar içerisinde barışamadım, okuyamadım.

Ruhumu iyileştirmeye çalıştırdığım şu sıralarda kütüphanemde Zeynep'in geçen sene hediyesi olan yazarın son kitabı Son Oyun'u buldum. 

Yıllar sonra yine yeniden Altan'ı okumak. Eski bir mahallede eski bir dostla karşılaşmak gibiydi. Kırgınlık baki kalmış, belki tadı yakalamış ama sıcaklığı yitirmiştik.


Son Oyun...



Soluk soluğa okunan klasik bir Ahmet Altan romanı. Başlayınca bırakamıyorsunuz. Olay örgüsü kuvvetli, günümüz gerçekleriyle ustaca harmanlanmış, yer yer ülke geneline ayna tutan, erotik dozu yüksek, Tanrı’yla konuşmalar, hesaplaşmalar içeren akıcı bir kitap. 

Aşk ve cinayet. Altan'ın iki vazgeçilmezi üzerine kurgulanmış Son Oyun, şevkle başlanmış ama aceleyle bitirilmiş bir roman gibi geldi bana. Sanki bir 70-80 sayfa daha varmış da ama Altan'ın canı sıkılmış, "uff bu da çok uzadı, hadi artık bitsin" deyip hızlı ve eksik sonlandırılmış. 

Ünlü bir roman yazarı, yeni kitabını yazmak, herşeyden uzaklaşmak için  yolculuğa çıkar. Tesadüfen bulduğu bir sahil kasabasına giden uçakta tanıştığı Zuhal'le hayatı tamamen değişir. İçe içe geçmiş iki romanda yaşamaya başlar. Birincisi, kendisi için yazılan roman ( yani kader), ikincisi ise kendisinin yazdığı. Kasaba karışıktır. Günlük yaşam sürerken kasabanın iki seçkin adamı arasında devam eden iktidar mücadelesi başlar. Çatışma, korku, ölümler her geçen gün kasabada artmaktadır. Yazar iki gruba da ait değildir. Her iki tarafla da görüşür.

Bunları anlatırken sürekli Tanrı'yı sorgulayan bir adam, yazar. Tanrı'ya olan siteminden çok onu anlamaya çalışması demek daha doğru olur. Bazen Tanrı'ya kızıyor, asıl yazarın o değil Tanrı'nın olduğunu ve bu hayatı onun yazdığını söylüyor. Tanrı insanı yarattığında mı bu kibri, tutkuyu, yalanı ve güç savaşını verdi yoksa bu duyguları biz mi yarattık? Biz yaratmadıysak neden günah?

Son Oyun'u okurken aklıma hep Zülfü Livaneli'nin Kardeşimin Hikayesi geldi.

50 yaşını aşmış geçmişi, kendi gizemli iyi meslek sahibi bir adam. Herşeyden uzak küçük bir sahil kasabası.
İçi kitaplarla dolu güzel bir ev.
Her şeyi bilen, meraklı, etine dolgun temizlikçi kadın.
Güzel genç bir kadın (gazeteci/Zuhal)
Aşk...
Cinayet...

Karakterler, olay örgüsü, kurgu, sürpriz final çok benzer geldi. Iki hikaye benzer ilerledi.

Son Oyun Nisan 2013, Kardeşimin Hikayesi Mayıs 2013 basımlı.


Ön yargılarınızı bir kenara bırakırsanız sırf Tanrı ile konuşmaları için bile bu kitap okunmalı diyorum. Altı çizilesi çok pasaj, çok kıymetli satırı vardı.



İşte benim sizler için seçtiğim bir demet kıymetli cümleler...


"Tanrı tesadüfleri yaratıyor ama o tesadüflerin hangisini bir hayat tarzına çevireceğine dair kararı sana bırakıyordu.
Tesadüfleri o yapıyordu, boş bir ev gibiydi o tesadüfler, onların içini ben döşüyordum, herkes hangi boş evi seçeceğine ve içini nasıl döşeyeceğine kendi karar veriyordu. Seçtiğin ev orayı nasıl döşeyeceğini de belirliyordu." 

"Tanrı'nın yarattığı vahşi bir mizahla süslenmiş bu hayatta tesadüflerden başka bir şey yok. Tesadüfleri çıkardığınızda bu hayat bitiyor."

"Bana yaptığı için pişman olacak mı yoksa beni bir insanı öldürmem için mi yarattı, onu öldürtmek istiyorsa niye beni seçti, öldürtecekse niye yarattı?"

"Hayata dönmek istiyordum, beni beğenen biri beni yeniden insanların arasına döndürsün, bu fazlasıyla kendini beğenmiş kırılganlığın duvarlarını yıksın istiyordum."


"Kötüleri cezalandırırsan, kötülük hemen cezasını bulursa kimse kötülük yapmaz, hiçbir çıkar sağlayamacağı, hemen cezalandırılacağı bir kötülüğü yapacak ahmakları nereden bulacaksın, öylesini de yaratabilirsin tabii ama bütün kahramanların ahmak olursa kitabını kim okuyacak?"

"Sen bu kasabada yanında adamları olmadan dolaşan bir zengin gördün mü? Niye adam dolaştırır bir insan yanında? Korktuğundan. Korkan adam kimden üstün? Korkmayandan mı? Kibirleniyorlar, cezasını korkuyla ödüyorlar. Üsütn olacağım dedin mi korku da gelir pençelerini yakana geçirir. Kibrin cezaası korkudur. Üstün olmak için ihtiyacın olmayanı alırsın, sonra da kaybedeceğim diye korkarsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder