9 Ağustos 2015 Pazar

SARAH JIO || AGAPİ

                         

Sarah Jio...

Onun için ne denilebilir ki?

Anlattığı hikayeleri ile tüm dünyada, -özellikle biz kadınlar tarafından- kısa sürede çok sevildi ve gönlümüzde özel bir yere sahip oldu. 

Sarah'ın bir tarzı vardır. Nasıl mı? Şöyle; romanlarında mutlaka geçmişle geleceği harmanlayan bir hikaye vardır. Her hikayesinde mutlaka araştırmacı bir kadın karakter ve birbirine yıllarca kavuşamayan hepimizi kıskandıran ölümsüz bir aşk vardır. Hee, eninde sonunda şaşırtıcı bağlantılarla (!) birbirlerine kavuşurlar. Ki biz buna tesadüf diyoruz :) 

Sarah Jio'nun hikayelerinin hep aynı olmasından sıkıldığımı söylemiştim. Yeni bir tarz denemesini gerektiğini dilemiştim-) 

İşte yazarın okuduğum 5.kitabında, Agapi'de, Sarah Jio yeni bir tarz denemiş! 

İyi mi etmiş, isterseniz konuya bir bakalım...

Yazar; yeni tarz denemesi bu kitabında "aşkı görebilme yeteneği" olan Jane'in hikayesini anlatıyor.

Jane çocukluğundan beri görme sorunu yaşamaktadır ve belli zamanlarda görme yeteneği bulanıklaşmaktadır. Fakat doktorlar bir türlü nedenini bulamamışlardır. Jane 29 yaşında, hem Noel hem doğumgünü arifesinde iken, gizemli bir mektup alır. Colette adındaki bu kişi ona özel yeteneğini anlatır. Jane doğduğunda Colette oradadır ve ailesinin aşkını görünce nesilden nesile aktarılan gerçek aşkı görme yeteneğini Jane’e aktarmıştır. Jane’nin yaşadığı görme bulanıklığının nedeni de budur. Yani Jane ne zaman birbirine aşık iki kişi görse görme yeteneği bulanıklaşmaktadır. Yalnız herşey bu kadar basit değildir. Jane'in önünde 2 seçenek vardır. Ya 30. yaş gününe kadar aşkın 6 türünü örnekleri ile açıklayacak ya da ömrü boyunca gerçek aşktan mahrum kalacaktır. Kısacası kendisine teslim edilen kitabı tamamlama görevi verilir. 

En özetinden konuyu bu kadar anlatabilirim, daha fazla anlatırsam ciddi spoiler vermiş olurum.

Hem kitabın arka kapağında da konu ile ilgili pek bir şey yok.

Agapi'yi elime alıp okumaya başladığımda ilk sayfalar bana klasik Noel'li Amerikan filmlerini anımsattı. Yani Bernard bile gözümde canlandı. Son sayfaları ise Bridget Jones'ı çağrıştırdı.


Ilk kez kendi çizgisinin dışına çıkmış iyi de etmiş ama sanki biraz acemi kalmış. Fantastik bir hikaye yazmayı denemiş. Roman mistik, gizem, romans temalarında kurgulanmış. Açıkçası bir yerde bilim varken "aşkı görebilme yetenekleri" falan beni cezbetmedi. Komik geldi. Hikayelerin finallerini de iyi bağlayamamış.

Ama ben yazarın kalemini seviyorum. Yine sevdim. Akıcı, sürükleyici. Kendini okutturuyor. 

Okuduğunuz kitaplara es vermek adına okumanızı tavsiye ederim. Hele ki fantastik masalsı tarzı seviyorsanız, okuyun gari o zaman!








EROS: Hem fiziksel hem duygusal aşk. Aşkın bu türü tutkuyla doludur.

LUDUS: Bir oyun gibi oynanan aşk. Aşkın bu türünün en önemli parçası eğlencedir. Çiftler, bir araya gelmekten, karşısındakini etkileyip cezbetmekten hoşlanır. Ancak uzun süreli bağlılık sözü yoktur.

STORGE: Arkadaşlıktan doğan ve desteğe dayanan aşk. Güven dolu ve bağlılık gerektiren bir aşktır.

MANIA: Saplantılı aşktır. Duygusal iniş çıkışlar, kıskançlıklar hâkimdir.

PRAGMA: Kalbin değil aklın kontrol ettiği aşktır. Çiftler seveceği kişiyi mantığıyla seçer, kendisiyle benzer ilgi alanları, ortak değerleri olan birini arar.

AGAPİ: Özverili, fedakâr, koşulsuz, bencil olmayan aşktır. Kişi kendini sevdiğine adar, karşılığında hiçbir şey beklemeden verir. Onu 'o' olduğu için sever. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder