28 Aralık 2015 Pazartesi
ERTÜRK AKŞUN || 18 SAAT
"Gezi bize ortak bir dünyanın hala hayal edilebileceğini gösterdi. Hatta göstermekle kalmadı, resmen gözümüzün içine soktu. Çadırlarda kurulan mini hastaneler, gönüllü doktorlar, dışarıdan her gün binlerce insan tarafından getirilen yiyecekler ve en güzeli de bunların olduğu gibi ortada bırakılması. İnsanların sadece ihtiyacı olan kadarını alması, hiçbir şeyi yağmalanmaması, suistimal etmemesi... Bundan daha büyük bir devrim düşünülebilir mi?
25 Aralık 2015 Cuma
KIMBERLEY FREEMAN || KIR ÇİÇEĞİ TEPESİ
Kır Çiçeği Tepesi yalnız sıradan bir aşk ve aile hikayesi değildi, insanın içindeki gücü keşfetmesi ve bu gücü keşfettiğinde neler yapabileceğini anlatan güzel bir kitaptı. Sırf bu açıdan dahi okunmalı.
22 Aralık 2015 Salı
SABAHATTİN ALİ || KUYUCAKLI YUSUF
20 Aralık 2015 Pazar
Üç Tutku Festivali
19 Aralık 2015 Cumartesi
BUKET UZUNER || KUMRAL ADA MAVİ TUNA
Öyle güzel bir roman ki...
Nerden başlasam nasıl anlatsam.
Bir aşk hikayesi mi?
Denilebilir.
Dostluk mu?
Olabilir.
Aile hikayesi mi?
Bir nevi.
Azınlıklardan bahseder mi?
Farklı kültürle birlikte yaşamanın zenginliği anlatılır mı?
Satır aralarında, evet.
Toplumsal iç savaş mı yoksa kişinin kendi iç savaşı mı? Sorgulanır mı?
Evet, her satırında hissedersin.
Özlediğin mahalle sıcaklığında mı geçer hikaye?
Kesinlikle.
Bir kere okunup rafa kaldırılıp unutulacak bir kitap mıdır?
Kesinlikle hayır.
Hatta hayatının kitabı olur.
Kendini bulduğun bir Tuna olursun, olmayı düşlediğin Ada. Ya da tam tersi. Peki ya Aras ve Meriç? Onlar zaten hep etrafımızdalar, değil mi?
Kalkıp Kuzguncuk'a gitmek istersen, birazdan Ada, Mabel'ine seslenecekmiş gibi hissedersin. Ya da sokakları bir denize bir kitapçılara çıkan Kadıköy'deki o pastaneye gitmek istersin, Kup Griye söyleyip Ada'ya, Mabel'e, Aras'a selam çakarsın.
"Kendi inşa ettiğimiz hapishanelerde yaşıyoruz. Adına ev, aile, akrabalar, töreler diyerek... Sonra duvarların arasında boğulup, çıldırıyor; ama yıkılmasın diye hayatımızı uğruna siper ediyoruz."
Bir gün bir iç savaş çıkmıştı. Bu iç savaş hem ülkede hem de Tuna'nın kalbindeydi. Tuna iç savaşın gerçek yüzü ile karşılaştığında yaşayacağı hayal kırıklığından kaçmak istercesine kendini bir karabasanda olduğuna inandırdı. O uyanacak ve her şey bitecekti.
Tuna'nın kendi iç savaşına paralel ilerleyen gerçek mi hayal mi olduğu anlaşılamayan, sözlük anlamı ile iç savaşa yapılan göndermeler ve bu bağlamda kurulan metaforik bağ edebi açıdan gerçekten tatminkar bir iş çıkartmış.
Tabii bu karabasanlar biraz daha kısa tutulsa daha iyi olurdu:)
"Sanmak ile olmak arasındaki uçurumdan hep nefret ettim! Sanmak, içinde umutlar, düşler ve heyecanlar vaat eden çok boyutlu bir kavramken, olmak gerçeğin sert, kalın, köşeli ve katı üç boyutunu taşır yalnızca..."
Yazarın kitaptaki en büyük başarısı hikayeyi yalnız okutması değil, hissettirmesi. Okurken hikayenin dışında kalman imkansız. O sokaklarda dolaşıyorsun, o bahçenin bir köşesinde durup izliyorsun Mabel ile Ada'yı, kahkahaların tını farkını bile duyabiliyorsun.
Karakter ve psikolojik analizler açısından oldukça etkileyiciydi.
Hissedilen bazı şeyleri öyle iyi ifade etmiş ki, daha iyi nasıl anlatılabilirdi diyorsunuz.
Şu küçük ayrıntıyı unutmadan söyleyeyim. Ada'nın ailesi aslında hepimizin tanıdığı çok ünlü bir aile. Anne Çolpan İlhan, baba Sadri Alışık ve dayı Atilla İlhan... Zaten "kumral Ada" Atilla İlhan'ın bir şiirinden alıntı:) Kitapta elbette karakterler başka isimlerle yer alıyor.
*********
Bu kitap insanda Ada olma isteği uyandırıp, Aras'ın converselerini omzuna attığı zamanda dursun istiyor.
Benim gibi geç kalanlardansanız eğer, hemen bu kitabı edinin ve bu harika çocuklarla, bu olanğanüstü hikaye ile tanışın.
Kimbilir belki bir gün...
Kuzguncuk sokaklarında dolaşırken ya da Baylan'da Kup Griye yerken ya da artık çantamızda taşıdığımız Mabel sakızlarını birbirimizde gördüğümüzde gizli gizli gülümseriz.
Kimseler anlamaz ama biz biliriz.
"Onu ilk kez gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim. Bu tıpkı, bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak, sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu. Onu ilk gördüğümde bundan böyle artık benim için çok önemli olacağını sezmiş ve ürkmüştüm. O andan başlayarak yaşantım değişecek, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı."
14 Aralık 2015 Pazartesi
METİN HARA || YOL
4 Aralık 2015 Cuma
FRANZ KAFKA || MİLENA'YA MEKTUPLAR
Sen bir bıçaksın. ‘Ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla’ dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki...”
Açıkçası ben bu kitabı sosyal medya hesaplarından sürekli yapılan alıntılar sayesinde merak ettim. İşte o alıntılar kitaba dair beklentiyi biraz yükseltiyor, bu yüzdendir ki kitabı okuduğumda açıkçası umduğu bulamadım.
Çeviri kaynaklı da olabilir tabii ki bu düşüncem. Benim okuduğum Pena Yayıncılık çıkan kitapta sayısız yazım hataları vardı. Yayınevinin bu özensizliğine hayret ettim, öyle ki cümlenin anlamını değiştirecek kadar vardı.
"Huzur içerisinde barınabileceğim bir vatanın yoksa evin ne faydası var?"
Bir yerden sonra tekrara düşülen mektuplar sıktı beni. İçine giremedim. Akmadı.
"Birçok şeyin daha farklı olmasını isterdim"
Abartılmayan tek şey ise Kafka'nın Milena'ya olan aşkıydı. Etkileyiciydi. Güçlüydü. İnsanın Milena olası geliyordu.
Bir kadın gerçekten bu kadar böyle sevilmiş diye şaşırıyorsun. Kıskanası. Sevilme duygusu.
Sonra da işte o güzel adamlar o güzel atlara binip gittiler deyip soğuk suyunu içiyorsun :))
Kafka hayranı iseniz ya da bu aşkı bilmek istiyorsanız okumanızı tavsiye ederim, onun dışında olmasa da olur.)
Keyifli günler
3 Aralık 2015 Perşembe
TOMRİS UYAR || YÜREKTE BUKAĞI
- "Konuşmak da tehlikelidir. içte biriken sözcükleri boşaltmak. hele konuşmayı bir kere unutmuşsan."
Hayatımda en çok kıskandığım en çok hayran olduğum kadındır, Tomris Uyar.
O hem öykülerin yazarı hem şiirlerin ilham kaynağı. Tek hayatla dört şair doğuran kadın.Yaşamı boyunca kaleme aldığı tüm yazılarını; öykülerini, günlüklerini okusanız da Tomris Uyar gizemdir. Bilinmezdir. Tam tarif edilemez. Tanıyamazsın. Bir masaldır.Yürekte Bukağı...
Tomris Uyar'ın Sait Faik ödüllü 1979 tarihli yayımlanan dördüncü öykü kitabı.
Bukağı ne demek?Ağır cezalıların ayaklarına takılıp ucuna pranga bağlanan demir halka ya da kaçmaması için hayvanların ayağına takılan zincir, demir köstek. Peki ya bukağı yüreğe vurulursa ne olur?"İstemeye hakkım var mı bilmem ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri,başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim..."
Bu bir kitap değil arkadaş!..Bu bir hayat arkadaşı ya da yol arkadaşı.