Terk Edilmişliğin Hüznünü Yaşayan Ada
Çanakkale
Boğazı'nın kuzeybatısında yer alan Gökçeada, Türkiye'nin en büyük adasıdır. Ege Denizi'nin
kuzeyinde Saros Körfezi'nin
girişinde yer almaktadır. Türkiye'nin en batı noktası, güneşin en son battığı noktadır.
Feribottan indiğinizde gördüğünüz görüntü insanı biraz hayalkırıklığına uğratsa da ada gezdikçe
keşfedilecek, keşfettikçe gizemine, tarihi büyüsüne hayran kalınacak bir yer...

Her
ne kadar ada ilk bakışta bozkır, otlak gibi görünsede içerisi meşe, çam,badem ve
zeytin ağaçları var. Adanın Güney
tarafına Akdeniz, kuzey tarafına Marmara iklimi hakim. Adanın verimli
topraklara ve her köyde farklı lezzetli su kaynağına sahip olması bitki
örtüsünün çeşitli olmasını sağlamış. Genelinde orman, makilik ve zeytinlik
alanlar dikkat çekiyor. Adanın güney kısmı, rüzgara açık alanlar, geven
denilen üzerinde mor çiçekler olan dikenli çalılar ile kaplı. Gevenler aynı
zamanda adanın erozyon dengesini sağlıyor.
Gökçeada, içme suyu
bakımından yeterli potansiyele sahip şanslı yerlerden biri. Adada 4 gölet ve 1
baraj gölü bulunmaktadır.
Zeytinliköy Barajı adanın içme ve kullanma ihtiyacını
fazlasıyla karşıladığı için göletlerden sadece tarım amaçlı sulama için yararlanılıyor.

Adanın
4 tane ovası vardır. Kefalos, Kaleköy, Dereköy ve Tepeköy düzlükleridir.
Adanın
geçim kaynağı ev pansiyonculuğu, zeytincilik ve tarım. Adada 350-400 ev-pansiyon
bulunmaktadır. Zeytincilik de adada iyi bir gelir kaynağı. Bozcaada'da
üzüm ne ise, Gökçeada'da zeytin o! Zeytinden zeytinyağı, salamuralık ve sabun
olarak yararlanılıyor. Bir diğer ana gelir kaynağı ise tarım. Halkın en büyük
şansı adanın sahip olduğu verimli toprakları... Belediye her tarla başına ücretsiz su hizmeti veriyor.
Gökçeada'ya gittiğinizde ilk dikkatinizi
çeken serbest dolaşan keçiler olacaktır, hem de başlarında bir çoban
bulunmadan.. Ada halkının her 100 kişiden 80'i keçicilik ile uğraşıyor, her kişide
ortalama 45-50 keçi bulunmaktadır. Adanın dışına et-hayvan ticareti var. Ada oğlak
eti ile de meşhurdur. Oğlak Nisan-Mayıs aylarında vardır sonraları keçiye
dönüşüyor.
Adada az yeşilliğin
sebebi keçiler. Keçilerin dişinde salgılarımı bir sıvıdan dolayı; bir yeşilliği
ısırdığında o yeşillik kurur ve bir daha yeşermezmiş.
2011 yılında hizmete
giren Gökçeada Havaalanı, bu yıl talep olmadığı için yapılmamış.
Şimdi kısa kısa
adanın yerleşim birimlerinden bahsedeyim...
Gökçeada'da 11 köy bulunmaktadır.
4 köyde Rumlar
yaşamaktadır, bir köy Muğla Milas göçmeni, bir köy Isparta göçmeni, bir köy
Karadeniz, bir köy doğulular, bir köy Bulgaristan göçmeni, bir köy
Çanakkalelerin yaşadığı bir köydür.
Gökçeada
ülkenin farklı noktalarından farklı kültürlerinin bir arada yaşadığı kozmopolit
bir ada. Bu çok gönüllüce,
kendiliğinden gelişmiş bir durum değil. Diyelim ülkenin bir noktasında heyelan,
deprem vs gibi bir olay meydana geliyor... O etkilenen bölgede yaşayan
insanlar, bizzat Türk Devleti tarafından Gökçeada'ya istimlak edilmiş. Kendi köylerindeki ev-arsa ile eşdeğerde
Gökçeada'da devletin uygun gördüğü bir yerde arsa-ev verilmiş. Amaç; adayı
Türkleştirmek.
Kısa kısa köyleri...
En
gelişmiş köyü Yeni Bademli
Köyü'dür. Motel ve pansiyon bölgesidir. Köyün tamamı Ispartalıdır.
Yıldızköy;
su altı güzellikleri ile meşhurdur. Türkiye'nin ilk ve tek Su Altı Milli Parkı bu bölgede bulunmaktadır.
Kaleköy; iskelesi
1.Dünya savaşı sırasında Fransız Donanma Kumandalığı tarafından yapılmış,
1970'li yıllarda Kuzulimanına yeni iskele yapılıncıya kadar adanın tüm
ulaşımını sağlamış. Aya Marina Kilisesi bulunuyor.
Şahinkaya, sık sık sel baskınlarına maruz kalan Trabzon Çaykara bölgesine bağlı Şahinkaya köyünden 61 aile devlet tarafından adaya yerleştiriliyor. 1973-74 yıllarında adaya yerleştirilmiş ilk Türk köyü. Buraya gelen halk Rumlardan zulüm görür. 30 Rum vatandaşlıktan çıkarılır, 300 Rum ise Türklere özgü meslekleri terk etmeleri için uyarılır. Ama asıl olay akabinde yaşanır. Türk Devleti Dereköy'ün hemen aşağısına yarı açık cezaevi kurar. Önceleri ağır ceza mahkumları getirilir, daha sonra aileleri. Ağır ceza mahkumlarına adada serbestçe dolaşma hakkı verilir. Kısacası ada "açık cezaevine" dönüştürülür. Halk tahmin edileceği gibi çok zarar görmüş.... Hırsızlık, tecavüz, darp vs olayları yaşanmış. Açık cezaevi Türk Devleti tarafından 1982'de kaldırılmış. Fakat bu geçen sürede tahmin edildiği gibi Rumlar doğdukları yerleri, evlerini terk edip Yunanistan, Amerika ve Avustralya'ya göç etmişler.
Ve Dereköy...
Zamanında 1950 hanesiyle Türkiye'nin en büyük ve en kalabalık köyüymüş. Adanın açık cezaevine dönüştürülmesi ile tamamen terk edilmiş en büyük Rum köyü. Şu anda yaz kış köyde yaşayan 40-50 hane var.
Koimesis Tis Theotokos Kilisesi
Köyde 2 kilise var. Ikiside 1800'lü yıllarda inşa edilmiş, pazar günleri ibadeti Merkez'den gelen papaz yönetiyor. Ve ziyarete açık bir de çamaşırhanesi var.
Tepeköy, volkanik Aya Dimitri tepesinin yamacına kurulmuş. Patrik 1. Bartholomeos'un doğum yeri sebebiyle Rumlar için ayrı bir önem taşıyor. 1960'lı yıllarda 1200 hane olan köyün nüfusu şu an sadece 32. Tepeköy her sene 15 Ağustos'ta Meryem Ana Festivaline ev sahipliği yapıyor. Son 2 senede 10 günlük süre ile yapılan festivalde Tepeköy dolup taşıyor. 15 Ağustos Meryem Ana ölüm tarihi. Peki neden ölüm tarihi festival ile kutlanıyor? Çünkü Ortodoks inanışına göre ölüm Tanrı'ya kavuşma, bu yüzden de bir bayram havasında kutlanmaktadır. 1970'li yıllarda göç Yunanistan'a, Amerika'ya, Avustralya'ya göç eden Rumlar, onların çocukları, torunları biraraya geliyor. Büyükler, çocuklarını torunlarını getirip "buralar atalarınızın toprağı, bilin, sahip çıkın" diyorlar. 14 Ağustos gecesi dana, domuzlar kesilip kazanlarda pişiriliyor. 15 Ağustos'ta kurulan kazanlarda yemek, şarap, tatlı dağıtılıyor ve her beraber yeniliyor. Hp birlikte sirtaki yapıp, şarkılar söyleniyor.
Zeytinli köyü..
Adanın en çok görülmesi gereken yeri. Daracık Arnavut kaldırımları, iğde zeytin kokan sokakları ile gez gez, keşfet keşfet doyamayacağınız bir yer...
Fener Rum Patriği Bartholomeos'un doğum yeri sebebi ile Rumlar için ayrı bir önem taşıyor.
Zeytinli Köyü asırlık çınarları, şarapları, dibekli kahvesi ile meşhur. Kahvenizi içebileceğiniz, karadut dondurmanızı yiyebileceğiniz birbirinden güzel, şirin cafeleri var.
70'lı yıllarda yaşanan acı olaylara rağmen Türk ve Rum halkının dostluğu hep devam etmiş. Klasik hikaye Gökçeada içinde ne yazık ki geçerli olmuş.. Savaşları devlet çıkarır, bedelini halklar öderlermiş. 1999 yılına kadar Türk ve Rum halkının beraber kullandığı mezarlık varmış fakat maalesef bundan 3-4 sene evvel kimliği belirsiz kişiler tarafından Rum mezarlığındaki mezar taşları tahrip edilmiş..
Hımmm... Adanın denizinden bahsetmeden yazıyı bitirecektim..
Aydıncık Köyü.. Diğer adı ile Kefaloz.. Denizi mi sormuştunuz? İşte böyle.. Pırıl pırıl, yakamoz damlar içimize style..
Ve o eski Rum evleri.. Kimbilir içinde ne kadar çok yaşanmışlık, acı mutluluk saklı.. Bir sırra mazhar olma durumu her ev..
Gökçeada sanırım büyük olmasından kaynaklı çok dağınık bir ada.. Geminin yanaştığı liman başka, denize girilen yerler başka, kaldığın yer başka, tarihi gezilecek yerleri başka.. Kısacası ada o kadar büyük ve ada içi toplu taşıma o kadar gelişmemiş ki eğer yaya olarak giderseniz büyük sıkıntı çekersiniz.. Ya aracınızla ya bir turla gidin...
Gökçeada'ya gidin... O sır, o kedere siz de ortak olun.. Terk edilmişliğin hüznünü yaşayan adayı gezin, seyredin, kokusunu içine çekin ama en çok hissedin.. Öyle bir incinmişliği var ki.. Her sokakta, her Arnavut kaldırımında, her kapıda sessiz sessiz acısını anlatıyor..
Hamiş: Adada bize eşlik eden rehberimiz Gülten Sayan Hanım'a çok teşekkür ederim.. Yukarıda yazdığım tüm bilgileri sayesinde öğrendim..