Türk Edebiyatının hüzünlü prensesi Tezer Özlü ile tanıştığım kitaptır Yaşamın Ucuna Yolculuk...
Açıkçası Tezer Özlü’yü okumaya, hissetmeye, anlamaya ve yaşamaya başlamak için elzem bir başlangıç...
Yaşamın Ucuna Yolculuk'a ilk baktığımızda Berlin - Hamburg - Prag - Viyana - Zagrep - Belgrad - Trieste - Torino arasında yaptığı yolculuğu, kendi iç hesaplaşmasıyla birlikte anlatır gibi görünüyor lakin asıl anlatılan sıradan bir yolculuk değildir.
Tezer Özlü, bu yolda giderken hayranı olduğu üç yazar Pavese, Kafka ve Svevo’nun şehirlerine, yaşamlarına dair izler taşıyan binalara ve sokak köşelerine, hatta en sonunda mezarlarını görmeye gidiyor. Kitapta Kafka'nın, Svevo'nun ama özellikle Pavese'in izlerini kolaylıkla görebilirsiniz, ki zaten kitapta, Pavese'den bir sürü alıntılar bulunmaktadır.
Şehirleri geçtikçe intiharın mı, Pavese’nin mi izini sürdüğü iyice belirsizleşiyor; sanki yolculuğu boyunca kaderini Pavese benzetmeye çalışıyor...
Ama Tezer Özlü nereye giderse gitsin kendisinden uzaklaşamadığının farkında değil.. Sayıklıyor, bunalımlar, coşkuların çelişkileri arasında sallanıyor durmadan; çizgiyi geçse bile geri gelecekmiş gibi..
Pavese'in intihar ettiği otel odasına kadar giden Tezer Özlü Pavese'nin intihar etmeden önceki ruh halini anlama çabasına girerek onunla aynı duyguları paylaşmaya çalışıyor. Pavese ile ilgili, onun hayatına dair yaptığı tespitleri de yazıyor.
Pavese'den dolayı yarattığı mutsuzluk, yalnızlık ve depresif hali onu intihar isteğinden uzaklaştırmaya çalışsa da kendisi ile olan savaşı onu yaşamın ucuna yolculuğa çıkarıyor.
"Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle, okullarınızla, iş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olunmayacak bir insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta; iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum..."
Yaşamın Ucuna Yolculuk; incecik olduğu için birkaç saatte okurum mantığıyla yaklaşılamayacak kadar derinliklerle dolu bir kitap. Hem bir çırpıda okuyorsun, okumak istiyorsun hem de bitmesin diye yavaş yavaş, sindire sindire okuyorsun. Bazen bazı cümleleri defalarca okumak, okumak, okumak... Düşünmek, sorgulamak, satırların arasında kaybolmak.. Her sayfası her cümlesi düşüncelere daldıran, deli dolu ruh halindeyseniz durulmanıza herşeyden öte düşünmenize sebep olabilecek kadar gerçekleri deşen cümleler var içinde...
Kitap bitti mi, kafanızda deli sorular meydana geliyor.. Bu satırları yazan güzel güçlü yürekli kadını merak ediyorsun...Tezer Özlü'nün o hüzünlü, tam tanımlamayan büyüsü sizi alıp götürüyor...
Hani bazı insanlar hiç yaşlanmaz ya.. Hiç yaş almazlar...
Hani bazıları hiç ölmez ya..
Tezer de öyle..
Ne yaşlandı, ne öldü...
Kitap oldu, seni sana anlatan söz oldu...
Sonsuz oldu...
"Bir insan olabilmek, bu apayrı bir olgu. Şans, cesaret, istek gerektiren bir olgu. Özellikle dünyada başka hiç kimse yokmuş gibi yalnız kalabilme cesaretini gerektiren. Ve yapmak istediğini düşünmek yalnızca. İnsanlar umursamazsa korkmamak. Yıllar yılı beklemek, ölmek gerek. Ve sen öldükten sonra, şansın varsa, o zaman bir şey olabiliyorsun.