30 Ocak 2016 Cumartesi

Sömestr Tatilinde Okunası 10 Kitap

Öğrencilerin ve anne babaların, dört gözle beklediği sömestr tatilindeyiz. Yoğun geçen bir eğitim döneminden sonra dinlenmek, eğlenmek, gezmek elbet herkesin hakkı.

İster zorlu final maratonundan çıkan bir öğrenci olun, ister çocuğu ile yeniden okula başlamış bir ebeveyn, tatil alışverişi sırasında kitap raflarına göz atmayı lütfen unutmayın:)

İşte bende siz genç arkadaşlar sömestr tatiline uygun olarak kafanızı dağıtacak ya da sınav maratonunu size unutturacak kitaplar arasından bazı alternatifler hazırladım. Aslında sömestr ile sınırlandırmamak lazım, siz siz olun şu okunası 10 kitabı listelerinize alın ve okumaya başlayın:) 

Sömestr'de Okunası 10 Kitap

1- Küçük Prens 



En bunaldığın anlarda aç rastgele bir sayfasını...Çünkü "Küçük Prens" bir çocuk kitabının çok ötesindedir. Kiminin başucu kitabı, kiminin pusulası, kiminin yol arkadaşıdır Küçük Prens. Her okuyuşumda ayrı bir şey keşfederim. Asla sıradan değildir. Nefes alan ve nefes verdiren kitaptır.

2- Kumral Ada Mavi Tuna


Hayatımın kitaplarımdan biri olan Kumral Ada Mavi Tuna eğer hala okumadıysanız bu sömestr tatilinde elinize alacağınız ilk kitap bu olabilir. Bu kitabı okumak için neden bu kadar geç kaldım diyeceğinize eminim. Kuzguncuk'un sokaklarında Ada ve Mabel ile tanışın. Sadece siz tanışmakla kalmayın anne ve babanızı da tanıştırın ya da tam tersi:) 

3- Çizgili Pijamalı Çocuk


Tel örgülerin ötesinde bir çocuk, berisinde bir çocuk.
İkisi de aynı gün doğumlu.

İkisi de 9 yaşında
Biri Yahudi, diğeri komutanın oğlu.
Biri aç, diğeri tok.

Nazi Almanyası'nda bir soykırım, bir ötekileştirme öyküsü.
Shmuel ve Bruno'nun hikayesini okuyun. Orada ideoloji,dava,din,dil,ırk yok; orada dostluk ve sevgi var. 

4- Hayvan Çiftliği


Tüm zamanların en iyi siyasi taşlama eseri George Orwell'ın Hayvan Çiftliği'ni tam da bu günlerde okunması gereken bir kitap. 

Diktatörlük halk hareketi ile yıkılabilir mi? Dikta rejimi yıkıldıktan sonra yönetimi ele geçiren halk, eskisinden daha iyi bir yönetim kurabilir mi? Yönetilenler, yönetmeyi eski yöneticilerinden daha iyi becerebilirler mi?

Diktatörlük, devrim ya da en doğru tanımı ile sistem hayvanlar üzerinden sembolize edilerek eğlenceli bir dille anlatılıyor.

5- Gündüzsefası 



Eee araya bir tane tadından yenmez bir pembe almadan olmazdı. Bu liste 
Sarah Jio olmadan olmazdı:) Geçmişle gelecekle arasında gidip gelen iki hikaye, romantik harika bir adam, kayıplarını ardında bırakmaya çalışan genç bir kadın, yüzen evler. Tarzı hep aynı olsa da insanın içine işleyen sıcacık bir hikayeydi.

6- Cerrah


Dünyada satış rekorları kıran tıbbi polisiye gerilim tarzında Tess Gerritsen'ın Rizzoli/Isles serisi ile tanışmak için işte size Cerrah.

Erkeklerin dünyasında var olmaya çalışan komiser Rizzoli, ekiple birlikte 'Cerrah' kod isimli seri katilin peşine düşer. Serinin ikinci kitabı Çırak'tır.

7- Kitap Hırsızı


Nazi Almanyası'nda yaşayan küçük bir kız çocuğu olan Liesel'in hikayesi anlatılıyor. Ölüm gözüyle hayat hakkında bir kitap mı yoksa savaşın tüm güzellikleri yok eden bir kitap mı denir? Tarih, yoksulluk, yoksunluk, acı, dostluk, savaş, çocukların masumiyeti, herşey var. 
Okurken başlarda biraz sıkılabilirsiniz ama hikayenin içine girince su gibi akıp gidecek. Kitabı bitirince uzun süre etkisinden çıkarmayacaksınız. 

8- Bize İki Çay Söyle 


Hani bazı kitaplar vardır. Sarılıp uyumak istersin, öpüp kokların, gittiğin her yere götürmek istersin, tanıdığın tanımadığın herkese hediye etmek istersin. Herkesin okumasını düşlersin. 
İşte öyle bir kitap yazmış Elif Key. Hala cüzdanında yara bandı taşıyanlara selam olsun:)

9- Atlar Kadar Özgür


İşte size gerçek bir hikaye, Lily Casey Smith. Uzun zamandır okuduğum en etkileyici kadın karakterdi. Güçlü, çalışkan, üretken, asla pes etmeyen, asla umudunu yitirmeyen, tüm zorluklara karşı direnen muhteşem bir kadının hikayesi. 
Tek bir spoil vereyim; 1901 doğumlu Lily, 13 yaşında okula gidebilmek için atıyla 28 gün süren bir yolculuk yapıyor!!! Tabii ki okul yatılı:))) Tüm kadınların muhakkak okuması gereken bir kitap, Atlar Kadar Özgür. Bir kadının isterse neler yapabileceğini, neleri başarabileceğini anlatıyor. Ki bu kurgu değil, gerçek. 

10- Köpek Düşleri 


Markus Zusak'tan kafanızı dağıtacak Köpek Düşleri - İt Dalaşı- Köpekler Ağladığında oluşan çerezlik bir seri. 

Dört kardeşin en küçüğü 15 yaşındaki Cameron Wolfe'un ağzından anlatılıyor. Ergenlik çağındaki genç bir delikanlının duyguları çok güzel anlatılmış. Çok doğal, çok samimi idi. Bir an Çavdar Tarlasındaki Çocuklar'ı anımsattı ama bu daha eğlencelisi, daha keyiflisiydi. Kitaplar oldukça akıcı, gençler. En fazla iki,üç kere ara vererek bir oturuşta bitirirsiniz.


********

Eğer yazıyı buraya kadar okuduysanız öncelikle sizleri kutlarım ve teşekkür ederim:) 

Biraz acı biraz mutluluk sarmalında güzel bir seçki oluşturduğumu düşünüyorum. Her kitap yeni bir dünyadır. Yeni bir düş'tür. Okurken bazen kendini bulursun, bazen olmayı düşlediğin kişiyi, bazen de kaybettiğin yol o satırların arasındadır.

Listeden okuduğunuz kitaplar olduğu zaman yorumlarınızı okumaktan büyük mutluluk duyarım. 

Keyifli okumalar, güzel tatiller!


İnstagram adresim; sedayetik_






28 Ocak 2016 Perşembe

AMY ENGEL || DEVRİMİN KIZI


"Sırf biri seni hayal kırıklığına uğrattı diye onu sevmeyi bırakmazsın."


 Bitti. Zor oldu ama bitti. Kurucunun Kızı'ndan sonra beklentimi artık hangi noktaya çıkardıysam; Devrimin Kızı'na başlarken şöyle yazmıştım.  "O sadece bir fragmandı, film asıl şimdi başlıyor" 


Tam yere çakıldığım kitap oldu.


Olaya tabii şöyle de bakabiliriz:) Kitabın orjinal ismi 'revolution of Ivy' yani Devrimin Kızı değil de Ivy'nin devrimi. İçerikle daha uyumla en azından. 

Yazarın ilk kitapları olmasından zaar tamamen acemi amatörce yazılmış bir seri olduğunu düşünüyorum. Aslında seriye de gerek yoktu, tek kitapta anlatılıp bağlanabilirdi. İkinci kitabın çıkmasının tamamen duygusal olduğunu düşünüyorum:) Ki benim gibi kitabı hemen alanlar için bu amaca ulaşıldığının kanısındayım.

 

Yayınevi kitabı distopya diye pazarladı, ilk kitap da distopya değildi. Bu hiç değildi. Aksiyon desen o da değil. Romantik desen o da tam değil. Sahi türü neydi okuyanlar?  Belki Survivor'dı:) 


Ben sevmedim arkadaş ya, hem de hiç, bir de çok sıkıldım okurken, mübarek oku oku bitmedi bir türlü.


Aşırı uzatılmışlığı yetmemiş gibi bir de şaka gibi "son söz" eklenmiş. Lastik gibi uzat da uzatılmış.

İçinde bir takım mantık hataları da vardı ama şimdi onları söylemeye kalksam spoiler'a girer, kalsın, bahsetmeyeceğim. 

İşte böyle mantık hataları da gözüme çarpınca iyice soğuyorum, ey beni okuyan nadide insanlar:)


Yine de Ivy ve Bishop ile tanışmak isteyenlere Kurucunun Kızı'nı okumalarını tavsiye ederim ve orada bıraksınlar. Yani zirvede bırakın :)))


"Dünya bizim kayıplarımızı, üzüntümüzün derinliğini hiç umursamadan dönmeye devam ediyordu."

25 Ocak 2016 Pazartesi

JOHN BOYNE || ÇİZGİLİ PİJAMALI ÇOCUK


Yeni bir haftaya merhaba...


Dünyanın hiçbir yerinde çocuklara güle güle denilmez. Her zaman gel denilir. Ama bu kitaptaki çocuklar....


Çizgili Pijamalı Çocuk beni öyle bir sarstı, etkiledi ki günler önce okuyup bitirdiğim kitabı, yorum için anca kendimi hazır hissettim. 


Taşındıkları yeni evlerinde yalnız kalan bir çocuğun odasının penceresinden gördüğü toplama kampındaki insanları çiftçi sanması, orada hem bir sürü çocuğun olmasına hem de kalabalık yaşamalarına özenmesi, etrafında olup bitenleri kendi dünyasına göre şekillendirip anlatması çok net anlatılmış.

9 yaşındaki bir çocuğun gözünden mi desem yüreğinden mi desem ötekileştirmeye bakış...
Tel örgülerin ötesinde bir çocuk, berisinde bir çocuk...
İkisi de aynı gün doğumlu...
Biri Yahudi, diğeri komutanın oğlu..
Biri aç, diğeri tok. 


"Elbette tüm bunlar çok uzun zaman önce oldu ve böyle bir şey bir daha asla olamaz.
Bu zamanda ve bu çağda, tabii ki." 


Söylenebilecek her şey aslında bu satırlarda saklı. Evet, günümüzde belki gaz odalarına insanlar konulmuyor ya da fırına atılıp diri diri öldürülmüyor. Ama çocuklar öldürülmeye devam ediliyor. İnsanoğlunun kendinden olmayanı ötekileştirmesi, yok etmesi, öldürme isteği bitmedi. Bitmiyor.

Çocukların tarafı yok. Onlar anne babalarının ya da büyüklerin altında şekilleniyor, eziliyor, ideoloji, dava uğruna oradan oraya sürükleniyorlar. 
Onlar sadece çocuk. Bizim kaybettiğimiz tüm masumiyetleri ile çocuk, onlar... 


Shmuel ve Bruno'nun hikayesini okuyun. Orada ideoloji, dava, din, dil, ırk yok; orada dostluk ve sevgi var. 

Bu hikayeyi okuduğunuzda kalbinizde o çocukların masumiyetine karşılık sonsuz bir sızı kalıyor. Acı ve utanç. Uzun süre etkisinden çıkamıyorsunuz. 

18 Ocak 2016 Pazartesi

TESS GERRİTSEN || CERRAH



Selam millet !


Polisiye romanlara uzun zamandır ara vermiştim, dönüşümü herkesin öve öve bitiremediği Cerrah ile yapmak güzel oldu.


Okuduğum ilk Tess Gerritsen kitabıydı. Kitap oldukça sürükleyici ve bir solukta okunan cinstendi. Özellikle adli tıba dair verilen detaylar takdire şayandı.


Vücutları "cerrah" ismi takılan bir seri katil tarafından kesilmiş gibi bulunan kurbanlar ve seri cinayete dönüşen olayları incelemek üzere görevli dedektiflerin katili bulma çabaları anlatılıyor. 


Başta Rizzoli ve Moore olmak üzere 5 dedektif; olayların iki yıl önce işlenen cinayetlere benzediğini farkederler ve incelemelerini genişletirler.


Tüm instagram arkadaşlarımın tavsiye ettiği ve mutlaka okumalısın dedikleri Tess ile tanışmamız Cerrah ile böyle oldu, şimdi sıra serinin ikinci kitabı Çırak'ta.
 
Şunu söylemeden edemeyeceğim, ben açıkçası komiser Rizzolini'yi sevemedim. Bilemiyorum belki ikinci kitapta sevebilirim. Okurken Nora Roberts'ın Eve Dallas serisini hatırladım ve komiser Eve Dallas'ı özlediğimi fark ettim. Ne yalan söyliyim Dallas'tan sonra Rizzollini, Cerrah, Tess bana biraz yavan, basit, sıkıcı geldi. 

Polisiye gerilim tarzını sevenler için Nora Roberts'ın Eve Dallas serisinden bir kitabı muhakkak okumalarını tavsiye ediyorum, özellikle Tess'ciler, sonra bir kez daha konuşalım:) 

Keyifli haftalar, görüşmek üzere:) 


14 Ocak 2016 Perşembe

SABAHATTİN ALİ || ÇAKICI'NIN İLK KURŞUNU


Yazarın ölümünden sonra sandığından çıkan notlardan derlenen bir kitap, Çakıcı'nın İlk Kurşunu yani daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış bir hazine de diyebiliriz. 


İçinde biri bitmemiş ikisi tam toplam üç kısa hikaye, bir uzun hikaye, onbir şiir, opera formunda yazı, ileride yazmayı düşündüğü hikaye & romanlarına dair kısa notlar ve 40'lı yıllarda yayımlanmış politik makaleler var. 

En sevdiğim en etkilendiğim hikaye kitaba da ismini veren Çakıcının İlk Kurşunu'ydu. Efsaneleşmiş ünlü bir eşkiyanın hikayesi anlatılıyor. Soluksuz okudum. Kısa hikayelerle şiirlerini sevmedim. Çok yavan geldi, hele Cemal Süreya'yı okuduktan sonra. 


Kitabın son bölümünde yer alan politik makalelerin günümüzde muhakkak okunmasını tavsiye ediyorum. Her ne kadar 1940'larda yazılmış olsa da konuların hala güncelliğini koruması düşündürücü. Ne yazık ki. Emperyalizm, hürriyet, milliyetçilik, cezaevi koşulları, memleketi kurtarmak için ve kadınlar üzerine güzel bir derleme olmuş. Makaleler açısından mutlaka okunması gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.


Keyifli Okumalar :)

8 Ocak 2016 Cuma

2016'ın Sırrı:)



Yazın nefes alamıyoruz diye şikayet ettiğimiz sıcaklar bitti gitti. Kış geldi. Hava soğuk, bazen yağmurlu bazen buz hatta geçen hafta her yeri kar kaplamıştı. 


Neyse hava durumu bilgisini bir kenara koyarsak asıl meseleye gelelim.


Şimdi...

Her canlı sen, ben ya da Gofret, tarçın, oscar vs gibi şanslı doğmuyor, şanslı olmuyor.  


Hani şu devletin getirip de şimdilerde sokakta yaşamak zorunda kalan Suriyeliler var ya, ya da berbat yaşam hikayeleri ile dolu sokakta yaşamak zorunda kalan vatandaşlarımız var ya ve tabii hem soğukla hem insanın şiddetiyle mücadele etmeye çalışan can dostlarımız var ya...

Haa işte onlara bugün ve her zaman ekstra para, yemek, kıyafet vs yardım edersek; sokaktaki canlarımız için kuru/yaş mama ve su kapı önlerinde, sokaklarda bulundurursak 2016 bize iyi gelir:)))


Sen ver ki, 2016 da sana fazlasını versin:)

Sen mutlu et ki, 2016 da seni mutlu etsin:) 


Aramızda kalsın.

Biz konuştuk. Öyle diyor.

Tamam mı? :)

Hadi öptüm, iyi geceler:)

5 Ocak 2016 Salı

ZÜLFÜ LİVANELİ || ENGEREĞİN GÖZÜ


 "Varlık yokluktur, yokluk da varlık! Hepsi gören göze bağlı!"


Zülfü Livaneli tam da bu dönemde okunması gereken müthiş bir kitap yazmış.


İktidarın insan üzerindeki büyüleyici etkisi.. Bir insanı tanımanın onun eline güç vermek olduğunu çok güzel anlatan reel politik bir kitap. 

Zaten Livaneli de bu romanı "iktidar alevinin çevresinde dönen pervaneler"I anlatmak için yazmış.

Hikaye; imparatorluğun hareminde, harem ağası tarafından anlatılıyor. 


Olaylar her ne kadar tarihsel bir mekan ve zamanda geçse de romanın özünde anlatılan durum itibari ile konusu çok güncel. 


Yine akıcı bir dil, yaratıcı bir kurgu ve bunlara ek olarak masalsı bir anlatım.

Tavsiyedir, arkadaşlar. Muhakkak okuyunuz:) 

"Melekler bilgisiyle hayvanlar da bilgisizliği ile kurtuldu insanoğlu bu ikisi arasında keşmekeşte kaldı."

3 Ocak 2016 Pazar

ELLEN MARIE WISEMAN || ARDIMDA KALANLAR


"Ama kimse beni dinlemiyor. Hayatımın özü bu."

Hiç böyle pembe pembe durduğuna bakıp içinden bir aşk hikayesi çıkacak sanmayın. 

Sizi sarıp sarmalayacak sıcak bir aşk hikayesi yerine içinde insanın içini sızlatan meğer iki yaşam varmış. 

İki farklı zamanda yaşayan iki farklı kadının yaşadığı zorlukları, çaresizlikleri, var olma mücadelelerini anlatan yürek burkan bir roman.

Hiçbir deliliği olmadığı halde ailesi tarafından akıl hastanesine kapatılan 'kendinde olanı ispat etmeye' çalışan Clara ile geçmişinin geleceğini şekillendirmesine izin vermemeye çalışan Izzy'in hikayesi...


Kitabın son bölümünde yazar ile yapılmış kısa bir röportaj var, onu okuduktan sonra internette küçük bir araştırma yaptım.

1869 yılında New York'un Willard bölgesinde kurulan Willard Psikiyatri Merkezi, kapatıldığı 1995 yılına kadar 116 boyunca 54 bin hastaya ev sahipliği yapmış. Buraya kadar her şey her ne kadar normal gibi gözükse de insanı dehşete düşüren kısım şu ki; hastaneye yatan hastalardan hiçbirinin taburcu olmaması!! Bir diğer dehşet verici nokta ise hastaneye yatırılan hastaların hepsinin aklı başında kadınlardaki oluşması. 

1900'lü yılların başında akıllarını yitirmedikleri halde akıl hastanesine kapatılan bu kadınların tek suçu ailelerine ya da kocalarına karşı gelmek. Tedavi kisvesi altında bu kadınlar yıllarca iğnelerle uyutulmuş, elektro şok uygulanmış, bir kısmı hizmetçi olarak çalıştırılmış, bir kısmı doktorların taciz ve tecavüzüne maruz bırakılmış. Buz banyoları, zorunlu sterilizasyon yani kısırlaştırılma, aç bırakılma, pislik içinde yaşama gibi insanın aklını almayacağı birçok hem fiziksel hem psikolojik işkencelere yıllarca maruz kalarak yaşamlarını orada tamamlamışlar. 

İşte yakın bir zamanda Willard Akıl Hastanesi'nin çatı katında hastalara ait 400 valiz bulunmuş ve bunlar Willard Valiz Sergisi adı altında sergilenmiş. 

Yazar Ellen Marie Wiseman bu haber ve fotoğraflardan etkilenerek Ardımda Kalanlar'ı kurgulamış. 

Susturulmuş, aşağılanmış, varken yok edilmiş nice kadının sessiz çığlığı yıllar sonra 400 valiz olarak gözlerimizin önüne kondu. 

http://www.suitcaseexhibit.org/index.php?section=about&subsection=project sitesinden daha detaylı bilgi ve fotoğraflara ulaşabilirsiniz.